Başbakan Davutoğlu ile Amman’da sohbet ederken çok ‘başlık’ verdi. Neredeyse hepsi ‘ağır politik’ başlıklardı; yeni anayasa, dokunulmazlıklar, Suriye, terör, Türkiye’ye yönelik uluslararası algı operasyonu...
Bunların hepsine önemli cevaplar verdi, Star’daki röportajda okudunuz.
Ancak en az bu başlıklar kadar önemli, ancak duygusal yönü ağır basan başlıklar da vardı o sohbette.
Birincisini yazının başlığı yaptım;
Kurtuluş Savaşı’nda kendi mücadelesiyle kendini kurtaran ender şehirlerden olan Şanlıurfa’ya hak ettiği ‘İstiklal Madalyası’ nihayet verilecek.
Davutoğlu bu ‘haberi’, doğu ve güneydoğu illerine planlı seyahatlerin devam edip etmeyeceği sorusunun cevabına gizledi:
“Devam edeceğim, bir doğu, bir batı olacak. Ben gitmeye başlayınca daha popüler hale geldi. Demirtaş, Kılıçdaroğlu’na çağrı yaptı. İlginin artması iyi. Geçen il başkanları toplantısında Şanlıurfa İl Başkanımıza ‘Sizin istiklal madalyanız var mı?’ diye sordum; ‘Hayır’ dedi. İnşallah 11 Nisan’da, kurtuluş gününde İstiklal Madalyası’nı da yanıma alıp Şanlıurfa’ya gideceğim. Ankara dışında ilk bakanlar kurulunu da Şanlıurfa’da yapacağız.”
‘Büyüyünce Türk olacağım’
Davutoğlu, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara yaptığı tarihi ev sahipliğine rağmen algı operasyonuyla karalanmaya çalışıldığını anlatırken, ikinci ‘haberi’ de verdi:
“Beni çok etkileyen bir şeyi paylaşmak istiyorum. Dün sabah eşime bir doktor arkadaşından mesaj geldi, gözleri doldu. Tanınmış, insani yardım çalışmaları olan bir isim. Yolda 7-8 yaşlarında Suriyeli bir çocukla karşılaşıyor, başını okşuyor. ‘Ne yapıyorsun’ diye soruyor. O da ‘Okula gideceğim’ diyor. ‘Okuyup büyüyünce ne olacaksın’ diye soruyor; çocuk ‘Büyüyünce Türk olacağım’ cevabını veriyor. Zihninde bütün olumlu değerleri Türk kavramına yüklemiş. Güne bu heyecanla başladım.”
Şehit üzerinden siyaset yapmam
Başbakan’ın bir başka önemli mesajı da, terörle psikolojik mücadeleye ilişkindi:
“Güvenlikle ilgili olarak alınacak tedbirler var ve biz bunları alıyoruz. Öyle bir ateş çemberinin ortasındayız ki engellediğimiz terör saldırılarının sayısını sadece biz biliyoruz. Yoğun güvenlik operasyonları yürütüyoruz. Bu arada vaatlerimizi yerine getiriyoruz, 3 ay için söz verdiklerimizin tamamını yaptık, 6 ay için söz verdiklerimizin yüzrde 20’sini şimdiden tamamladık; yeni anayasa sürecini işletiyoruz; diplomatik temaslar gerçekleştiriyoruz. Her birini ayrı bir psikolojiyle yürütmek lazım. Bu kadar hengame içerisinden bütçemiz son iki ayda 6.6 milyar TL fazla verdi. Terörün bizi psikolojik olarak esir almaması için çok yönlü çalışmaya devam edeceğiz. Toplum psikolojisini değiştirmek lazım. Her gün terörün konuşulduğu bir ortam teröre hizmet eder. Geçen gün Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek İstiklal Caddesi’ne gitmiş, alışveriş yapmış. Bütün bakan arkadaşlarıma söyledim, önce biz gideceğiz alışveriş merkezlerine, sosyal hayatın içinde gözükeceğiz.”
Davutoğlu, bütün bunları hayatın olağan akışı içinde yapmaktan söz ederken, Ürdün seyahatine çıkmadan önce yaptığı basın toplantısı sırasında şehit babasıyla telefonla konuşması üzerinden yapılan tartışmaya da değindi. Bu kadar ‘açık’ konuşmasına ve davranmasına rağmen bu konuşmanın ‘şov’ olarak nitelenmesinden duyduğu üzüntüye tanık olduk:
“İl Başkanımız şehit babasının yanındaymış, televizyonda canlı yayında olduğumuzu bilmiyor. Binali Bey’i aramış; o da ‘Başbakanım görüşmek ister misiniz’ deyince, o doğallık içinde konuştuk. Sanki ayarlanmış gibi algılanmasını istemem.”
Bahane de yok transfer de..
Yeni anayasa konusunda kulislerde tartışılan iki konuyla ilgili Başbakan’ın yaklaşımını tekrar vurgulamakta yarar var. Davutoğlu’nun zihni net:
1- “316 yetmiyor, anayasa yapamıyoruz” demeyecek, “CHP komisyonu dağıttı” deyip işi zamana da yaymayacak; AK Parti’nin yeni anayasa çalışmasını tatil öncesi TBMM’ye getirecek.
2- “Referandum için gereken ‘artı
14 oy’un transfer edilebileceği” ihtimalini ahlaki bulmuyor. İyi bir anayasa yazıp getirdiklerinde Meclis’ten 330 ve üzeri bir destek bulacağına inanıyor.