Sanıyorum her şeyin iç içe geçtiği bu süreçte bazı önemli ayrıntıları atlıyoruz. Geçen hafta İran Dışişleri Bakanı Ali Akbar Salehi, nükleer görüşmelerine, 25 Şubat’ta Kazakistan başkenti Astana’da devam edileceğini duyurdu. Bu görüşmelerin niye Kazakistan’da olacağını ve bunu neden herkesten önce Salehi’nin bir başarıymış gibi ‘sevinçle’ açıkladığını gerçekten merak ettim. Bunun için ilk önce çoktan beri gözden kaçırdığımız Kazakistan’a bir baktım. Evet, burada da uzun zamandır atladığımız bir ayrıntı var. Şöyle başlayalım: 2010 yılında Rusya, Belarus ve Kazakistan arasında imzalanan gümrük birliği anlaşması yürürlüğe girmiş. Bu gümrük birliği anlaşması Rusya için çok önemli çünkü Post-Sovyet yeni bir imparatorluk hayalinin ekonomik olarak en sahici adımlarından birisi bu üçlü arasında imzalanan gümrük birliği anlaşması. Biraz geriye gidelim. Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte Rus oligark yönetimi, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarus üçgenini oluşturarak Commonwealth of Independent States (CIS) kurmuştur. Bunu özellikle bizim söylediğimiz gibi (Bağımsız Devletler Topluluğu-BDT) yazmadım. Çünkü buradaki ‘commonwealth’ kelimesi çok önemli. Ortak refah ya da ortak zenginlik olarak çevirebiliriz ama bu da tam karşılığı değil. Daha çok zenginliğin, refahın müesseseleşmiş hatta devlet düzeyinde kurumsallaşmış ve ortaklaşmış halini anlatıyor. Yani tam anlamıyla bir imparatorluk paradigması kavramı commonwealth. Böyle olunca CIS, -örtük olarak- tabii ki ilk önce gümrük birliğini daha sonra, aynı AB gibi mali ve siyasi birliği içerir ve buraya doğru -tam birliğe- yolculuktur. Mesela, gümrük birliği anlaşması Kazakistan’ın ağırlıklı olarak Rusya’ya bağımlı olmasına, standartlarda Rusya’yı izlemesine yol açacak ve yalnız Türkiye’yi değil, AB’yi ve ABD’yi de dışlayacaktır. Böyle olunca, sonuçta, şu iki temel çıkarımı yapabiliriz: Gümrük Birliği anlaşması, Kazakistan’da yerleşik olarak Türk mallarının ticaretini yapan işletmelerin yatırımlarının azalmasına ve satışlarının düşmesine neden olacaktır. Gümrük birliği anlaşması, Kazakistan’daki yabancı yatırımcıların yatırımlarının Rusya’ya kaymasına neden olacaktır. Ama bu strateji Rusya’nın stratejisidir ve yalnız Kazakistan’ı içine almayı hedeflememektedir. Ayrıca Rusya, İran ve Suriye gibi diktatörlüklerle tehlikeli bir işbirliğine giderek gelecekteki Post-Sovyet imparatorluğunun- ki bu Avrasya Birliği’dir- harcını atmaktadır.
Rusya başından beri bu sürecin Sovyet imparatorluğunun günümüz versiyonu olan bir Rus siyasi birliğine dönüşmesini istemektedir. Onlar için bunun adı; Avrasya Birliği’dir. Avrasya Birliği’nin bugün Almanya’nın 4. Reich hayalinden pek farkı yoktur. Ancak Rusya için CIS’in Avrasya Birliği’ne dönüşmesi süreci CIS’in ortaya çıkışı olan 1991’den beri çok sancılı olmuştur. 1991-1999 yıllarını kapsayan ilk dönem Rusya içinde bir güç paylaşımı dönemi ve Sovyet mirasının yağması süreci olduğu için bu dönemde CIS geriye gitmiş ve kopmalar olmuştur. Ancak Putin’in iktidara gelmesi, aynı zamanda, ABD’nin Irak işgali ve Afganistan sorununun doruk noktasına vardığı sürece denk gelmiş ve CIS coğrafyasında Rusya merkezli bir toparlanma başlamıştır. Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyeliklerinin tıkanması ve nihayet Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a müdahalesini takip ederek Rusya, Belarus, Kazakistan arasındaki gümrük birliği 2010 başında başlamıştır. Böylece Kazakistan çok stratejik bir kararla AB-Türkiye ekseninden çıkarak, Rusya’nın Post-Sovyet projesi olan Avrasya Birliği eksenine girmiştir.
Gümrük Birliği’nin marifetleri
Gümrük Birliği, Kazak ve Rus ticaret hacmini 25 milyar dolara çıkarmıştır. Medvedev, her fırsatta Rus-Kazak gümrük birliğinden duydukları memnuniyeti dile getirirken bunun sadece bir gümrük birliği olmadığını, stratejik bir başlangıç yani Avrasya Birliği başlangıcı olduğunu söylüyor. Rusya şunu yapıyor; bir yandan Avrasya Birliği stratatejisine bağlı olarak eski Sovyet cumhuriyetleri çekim gücü içine alıyor diğer yandan da İran, Suriye gibi diktatörlükleri Ortadoğu’da destekleyerek sürekli bir savaş hali oluşturuyor. Bu savaş hali ilk önce petrol fiyatlarını yüksek tutuyor. Bunun Rusya için ikili bir kazancı var. Bir yandan Türkiye’yi yüksek petrol fiyatı ile vuruyor diğer yandan da hem kendisini hem de kendisi gibi petrol ihraç eden İran gibi ittifaklarını koruyor.
Ortadoğu’da Rusya’ya dayanan bir savaş ve terör ittifakı kuruluyor. AB, şimdilik buna seyirci kalıyor. Ancak ABD’nin Ortadoğu’daki dengelere artık yalnız İsrail üzerinden bakma körlüğünü bırakması lazım. ABD, Suriye konusunda Türkiye’yi daha fazla yalnız bırakamaz eğer ki buna devam ederse bir müddet sonra Ortadoğu’daki sürekli savaş ve diktatörlük halini bırakın dünyayı yeni bir soğuk savaş hatta daha da ötesine götürecek yeni bir tehdit Avrasya Birliği olarak ortaya çıkacaktır. Nükleer görüşmelerin Kazakistan’da devam etmesini İran neden ‘sevinçle’ açıkladı; sorusunu böylece cevaplamış olduk. Ayrıntıları atlamayalım.