Tam 22 kurşun. Öldürmeye tam teşebbüs. Murat Sancak’ı Allah korumuş. Tabii ki bu bireysel bir hadise değil. Star medya grubuna yönelik ikinci saldırı. Teröre, şer odaklarına karşı kararlı duruşun bedeli ödetilmek isteniyor. Ülkeye bedel ödetilmek istenirken vatan savunması safında yer tutan Star medya grubunun da buna hedef olması yadırgatıcı değil. Bu saldırılar kimseyi yolundan çevirmez. Gün, yürek bütünlüğünü koruma ve vatan savunmasını tahkim etme günüdür. Ben Murat Sancak’a çok çok geçmiş olsun diyor, Rabbim’den kalbi sekinet lutfetmesini niyaz ediyorum. Zor zamanlardayız ama ülke olarak bu zoru aşacağız. Türkiye çok önemli. Sancaklar düşmez.
Aidiyet bilinci ne olacak?
Terörle mücadelenin sanıldığından daha girift (komplike) bir hadise olduğunu kabul etmek lazım. İşin nihayetinde en özen gösterilmesi gereken konu, aidiyet bilincinin nasıl evrileceği ile ilgilidir.
Terör örgütünün iki şeyi başarmaya çalıştığı öngörülebilir:
Bir: Kürtlerde ayrı bir devlete zemin olmak üzere ayrı bir etnik aidiyet bilinci oluşturmak.
İki: Bu aidiyet bilincinin örgüt temsiliyeti ile birebir örtüşmesini sağlamak.
Örgüt, Kürtler üzerinde terörü de bunun için kullanıyor. Hani sonunda stockholm sendromu gereğince, tahakküm altına alınanlar, tahakküm edenlere aşık olurlar, mantığı ile.
Örgütün Kobani’yi bu aidiyet bilincini inşa ve onu PYD-PKK paralelliği ile örgüt temsiliyetine irca yolunda nasıl kullandığı bir laboratuvar netliğinde gördük.
HDP’nin aldığı oy, acaba “Türkiyelileşme”yi, yani aidiyet bilincinin Türkiye’ye doğru akmasını mı besliyor, yoksa oy verenlerin farkında olamadığı bir katakulli ile etnik aidiyet bilincine güç veren bir niteliğe mi bürünüyor? Burada “Emanet oy” tartışması boşuna değil.
Genel Türkiye kamuoyunun “Türkiyelileşme” söylemine kredi açması, HDP’nin Meclis’te bu boyutta temsilini önemsemesi, Kürt etnisitesi ekseninde siyaset yapan bir hareketin, ayrı bir yol tutması yerine, Türkiye bütününe entegre olabilme potansiyeli sebebiyledir. Ama şu kısa zamanda görüldü ki HDP, gerçekten “Türkiyelileşme”ye yönelme zorluğu çekiyor. Bunu örgütün zoruyla mı yapıyor yoksa, HDP’li aktörler de Türkiye kamuoyuna karşı rol yapıp, gerçekte terör örgütünün stratejisi içinde mi hareket ediyor, bu net değil.
Şu an her gün dozu yükselen terör hadisesi yaşıyoruz. Belli ki Doğu-Güneydoğu ateşin içinden geçiyor. Ölümler, ölümler var.
Bu ölümlerin, genel Türkiye kamuoyunda nasıl bir travma gerçekleştirdiğini tahmin edebiliriz.
Acaba olan bitenler, sade Kürt insanının ruh dünyasında nasıl bir yansıma oluşturuyor? Acaba Kobani duygularına bir eklemlenme mi söz konusu, yani süreç etnik bilinci mi besliyor, yoksa “Bu böyle gitmez, terör örgütü çok oldu, örgüt zulmünün bitmesi lazım. Örgüt en çok Kürtlere zarar veriyor. Çocuklarımızın örgütün elinden kurtarılması lazım” tarzında bir duyguyu mu geliştiriyor?
Örgütün “Şehitlik” vs kurarak, Kürt toplumunun farklı ve yeni dönemde dini renklerini içine alarak, çatışmaları sivil alana çekerek, insanların devlet kurşununa hedef olmasının kumpasını kurarak ve çok yoğun propaganda desteği ile hele iç-dış medyanın ortak cephe dilini yedeğine alarak etnik ayrımcılık ateşine benzin taşıdığında kuşku yok.
Devlet, Hükümet buna mukabil ne yapıyor?
Bir şey yapması gerekir mi?
Bunun cevabı net:
Elbet bir şey yapması gerekir. Ve bunu gerçekten çok profesyonelce planlanmış boyutta yapması gerekir.
Silvan, Varto dünyaya nasıl yansıyor, sorusu yabana atılır bir soru mudur?
Erdoğan karşıtlığı sebebiyle örgütü dinlemeye hazır bir küresel kamuoyu varsa, nasıl bir Silvan fotoğrafı satın alırlar? Fotoğrafın altına ne yazarlar?
Devlet şu anda ne yapıyor Doğu-Güneydoğu’da?
Kürtleri mi vuruyor, Kürtleri cehennem ateşi kadar yaman bir terör ortamına sürükleyecek örgüte karşı Kürtleri mi koruyor?
Eğer bu ikincisi ise ki ben de öyle olduğuna inanıyorum, bunu bütün dünyaya böyle anlatacak bir iletişim imkanını devreye sokmak gerekiyor. Bunu hem bölge insanına anlatmak, hem dünyaya anlatmak gerekiyor.
Başbakan Davutoğlu Bahçeli ile görüşmesini değerlendirirken “İnsanlarımızdaki aidiyet bilincini geliştirecek nitelikteki demokratik reformlardan taviz verilemeyeceği”nin altını çizmişti.
Devlet, aidiyet bilinci hassasiyetini asla ıskalamamalı. İşin düğüm noktası odur. İnsan kaybı da çok can acıtıyor kuşkusuz ama aidiyet kaybı olursa onun telafisi nerede ise imkansız. O Türk için de Kürt için de yeni bir yıkım hadisesi olur. Allah korusun.