Çok güzel bir tesadüf oldu Merkez Bankası’nın faiz kararının açıklanacağı gün İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) ilk 500 Sanayi Kuruluşu anketi de açıklandı. İlk önce bu ilk 500 Sanayi Kuruluşu üzerinde durmak istiyorum. İSO bu anketi yıllardır yapıyor ve biz hemen hemen aynı tabloyu görüyoruz. İlk 5 şirket değişmiyor ve ilk şirketle sonradan gelen ilk on şirket arasındaki ciro ve kârlılık farkı öylesine büyük ki, neredeyse TÜPRAŞ’tan sonra gelen diğer dokuz şirketi toplasan bir TÜPRAŞ etmiyor. Ancak diğer şirketler içinden de kamu enerji şirketlerini çıkarırsanız, önde gelenlerin, ulusal tekel konumuna ve yıllardır devletin kollarında büyümelerine rağmen bir dünya markası olamadığını, Türkiye’nin bundan sonrasını ise hiç omuzlayamayacak şirketler (tekelller) olduğunu görürsürüz. Çok basit; bunları mesela G. Kore’nin, ilk beş-on değil, ilk yüz şirketi ile karşılaştırın bakalım ne göreceksiniz...
Dün İSO Başkanı Sayın Bahçıvan, ‘imalat sanayinin GSYİH içindeki payı yüzde 15.3’e geriledi, sanayi şirketlerinin toplam kârlılığı da geçen yıla göre yüzde 8.5 geriledi’ dedikten sonra ‘önceliğimiz finansal istikrarın korunması’ deyiverdi...
Evet doğru, finansal istikrar sanayi için en önemli ve hassas konu ama bu finansal istikrarı nasıl sağlayacaksınız; dün bu konuda İSO Yönetim Kurulu’ndan ve Sayın Başkan’dan ben kayda değer bir görüş duymadım... Hatta bazıları Türkiye, enflasyonun altında faiz veriyor diyerek cari faizin düşüklüğünden(!) bile yakındı bazı TV kanallarında...
Lütfen kendi kendinize sorun
Şimdi ben şu hususları sanayicilerin kendilerine sormasını öneriyorum: Vergi öncesi kârlar yüzde 8.5 düşmüş peki niye? İşçiye daha fazla ücret verdiğimiz için mi, çalışma sürelerini kısalttığımız için mi? Hayır; teknoloji verimliliği hak getire, emek verimliliği üzerinden yine işçiye yüklenmişiz ama finansman giderlerimizyüzde 122.5 artmış; peki dünyada bu kadar ucuz paranın olduğu ortamda bizim finansman giderlerimiz niye tavana vurmuş, bunu oturup kendi aramızda bir konuşmamız ve bu raporu açıklarken bu hususu da kamuoyunun ve ekonomi yönetiminin dikkatine sunmamız gerekmez miydi? Ayrıca ‘dereceye’ giren sanayi gruplarının bankalarının kârları yüzde kaç artmış, bizim toplam vergi öncesi kârlılığımız düşerken... İşte bu önemli soruyu da İSO üyelerinin kendi kendilerine, aynen böyle, sorması gerekirdi.
Siz nerede duruyorsunuz?
İSO anketinin tek sevindirici yanı, Anadolu’daki grupların ve sanayi işletmelerinin yerlerini korumaları hatta bazı yeni sanayi şirketlerinin sıralamaya girmesi. Ben Anadolu’dan ihracat yapmaya çalışan sanayi şirketleri ile merkezi İstanbul’da olup banka sermayesi ile iç içe girmiş sanayi işletmelerinin yönetimlerinin, şu finansal istikrar, faiz ve tabii giderek ‘memleket meseleleri’ konusunda çok ayrı yerlerde olduğunu düşünüyorum. Bir kere tam burada doğru bir neden-sonuç ilişkisi kurmak durumundayız; ‘Türkiye sanayileşmeden uzaklaşıyor’ derken bu tespiti hangi sürecin sonucu olarak söylüyorsunuz, bu sonuçdaki nedenleriniz ne; ayrıca siz Başbakan’ın, 27 Mayıs 2014’te AK Parti Grup toplatısında faiz üzerinden başlattığı büyüme modeli tartışmasında nerede duruyorsunuz?
Bu, bir model seçimi ve tartışmasıdır
Biz, bu sayfalarda defalarca şunları yazdık; ‘Türkiye’nin seksenlerin sonundan itibaren, uyguladığı büyüme modeli basitçe şuydu: Devlet ekonomideki tekelci konumunu hızla terkedecek ve bu konumunu özelleştirmelerle yine tekelci özel sermayeye devredecek, bu sermaye de yurt dışında ortağı olduğu küresel yapıların belirlediği stratejiye bağlı kalacak. Mali piyasaların liberalizasyonu da, yine bu çerçevede derinliği olmayan ve dışarıya kaynak aktarılacak şekilde oluşturulacak... İşte sanayi ve mali piyasaların seksenlerin sonundan itibaren -Özal etkisi- oluşturulması bu şekilde sağlanmış ama burada, sanayide teknoloji verimliliği, mali yeniden yapılanmada da piyasa derinliği atlanmıştır ki, bu aynı zamanda siyasi bir tercihtir de. Çünkü sanayide düşük ve orta teknoloji yoğun alanlarda sermayeleşmek, sizi ancak batının terkettiği üretim alanlarına geçmenizi ve üst teknoloji alanlarında ise tamamlayıcı olmanızı sağlar. Bunun zorunlu sonuçlarından birisi de çok yoğun bir taşeronlaştırma süreci ve emek piyasalarında katılık ve buna bağlı emek verimliği -emek istismarı diye okuyun- süreçleridir. Sanayi büyümesinde bu sıkışmanın finansal tarafı çok daha çarpıcıdır. 1989’da 32 Sayılı Türk Parasını Koruma Hakkında Karar yayınlanmış ve bu tarihten itibaren mali piyasaların kuralsız ve sığ ‘liberalizasyonu’ ve aynı zamanda, yüksek faize dayanan, dışarıya kaynak aktarma mekanizmasını oluşturulmuştur. 1994 krizi ve 1997’de 28 Şubat’tan geçerek, 2001 krizini hazırlayan bütün yolların yapı taşlarını, sanayide ve mali piyasalarda atılan bu köksüz adımlar döşemiştir. Bu süreç, hiç şüphesiz, kendisini tamamlayacak ve sürekliliği sağlayacak para ve maliye politikalarını da beraberinde getirmiştir. Gerek 2001 krizine giden süreçte uygulanan ve örtülü bir kur -değerli TL- hedeflemesi ile finansal istikrar sağlamaya çalışan ve faizi, hem kur hem de enflasyon için en önemli silah olarak kulllanan para politikası, gerekse 2001 sonrası dalgalı kur rejimi uygulayan ancak yine dünya ortalamasının üzerinde bir faiz oranı ile enflasyon hedeflemesi yapan ve TL’yi aşırı değerli tutarak, kısa vadeli sıcak parayı çeken ama aynı yolla dışarıya yoğun kaynak aktaran para politikası modeli arasında çok fark yoktur.’
Yeni bir büyüme ve kalkınma modeli gerekir
Evet, tekrar soruyorum; Türkiye’de sanayici -mesela İSO- bu tartışmada nerede duruyor? Finansal istikrar uydurmacası altında yüksek faiz, gereksiz değerli TL ile daha fazla borç ve riba-rant ekonomisi ile yukarı çıkmaya çalışan bir naylon tekelci sanayi mi istiyor, yoksa girişim sermayesi ve katılım bankacılığı ile büyüyen, rekabetçi, yenilikçi, yatırımcı, marka ve teknoloji yaratan yeni bir sanayi ve bilgi toplumu geçişi mi istiyor?.. Dün Merkez Bankası’nın, ne şiş yansın ne kebap, faiz kararı da bu iki model tartışması çerçevesinde okunmalıdır. Merkez Bankası, hâlâ kararsız ve faiz indirirken eli titriyor. Üst ve alt banda dokunmadı ve politika faizinde 75 baz puan indirim yaptı; halbuki burada TCMB piyasanın önünde olması gerekir. Bugün İSO Başkanı ve YK’sı ‘Türkiye üretimden uzaklaşıyor’ tespiti yapıyorsa bu, 2008’de IMF’nin kovulması ve GAP Eylem Planı adımlarına kadar uygulanan politikalar yüzündendir. İşte tam burada Başbakan size gelin bu modeli artık tümüyle değiştirelim; bu model, sanayicinin değil, rantiyecinin, faizcinin, dışarıya kaynak aktaran tekellerin modelidir diyor; siz buna cevap verin bu çağrının arkasında mısınız, değil misiniz?