“Tiyatroyu tiyatrocular yönetsin” diyorlar... Eyvallah, doğru söylüyorlar. Sanat dünyası sanatçılara bırakılmalıymış... Buna da bir itirazım olmaz, olamaz... Tiyatrocular ve sanatçılar
Şehir Tiyatroları’nda tek söz sahibi olmayı sürdürmek istiyorlarmış... İşte buna itirazım var. Yeni alışkanlıkların köşeye sıkıştırdığı bir sanat dalı tiyatro; bütün dünyada olduğu gibi bizde de oyunlar genellikle boş koltuklara oynanıyor. Pek çok tiyatronun yerlerini marketlere veya sinema salonlarına terk ettiği de biliniyor. Tiyatro sanatçılarının bir bölümü dizilerden ekmeğini kazanıyor; bir çoğu da devletin veya belediyenin maaşlı elemanı zaten... İstanbul Büyükşehir Belediyesi önümüzdeki dönemde
Şehir Tiyatroları yönetimi için yeni kurallar getirmiş: Eserlerin seçimini ‘sanat yönetmeni’ değil, Belediye’nin atadığı ‘edebi kurul’ yapacakmış... “Tiyatroyu tiyatrocular yönetsin” gürültüsünün kopma sebebi bu; bir de yönetmeliğe ‘etik’ sözcüğünün konması... Bazı sanatçılar istifalarını sundu.
Gelişme özel bir tiyatroda yaşansaydı veya Belediye farklı bir partinin gözetimine geçseydi itirazlara hak vermede ön saflarda yer alırdım; ancak maaşlı sanatçıların İstanbul’u neredeyse 20 yıldır yöneten bir siyasi çizginin elindeki sanatçıya değer verdiğini yaşayarak öğrendikleri bir Belediye’ye bu gürültülü itirazları insanı düşündürüyor. Özel tiyatrolarda sahnelenecek eserlerin seçimini oyunda yer alan sanatçılar mı yapıyor, yoksa parayı koyan kişi mi? O kişinin aynı zamanda sanatçı olması fazla önemli değil; sonuçta
‘parayı basan kararı da verir’ gerçekliği önemli. Ödenekli tiyatroların da bir sahibi var: Millet veya kent halkı... Millet ve kent halkı adına, görevi, seçilmiş yöneticiler üstleniyor... Ak Partili belediye görevini şimdi hatırladıysa sorulacak soru
“Neden müdahale ediyorsun?” değil
“Neden müdahalede bu kadar geç kaldın?” olabilir ancak... Bir edebiyat profesörünün ödenekli tiyatroda adında
‘müstehcen’ sözcüğü geçen bir oyunun sahnelenmesine getirdiği eleştirilere verilen cevaplarda da kendini hissettiren o üstten bakış
“Muhafazakâr sanat normları oluşturulmalı” tartışması başlayalıberi daha da baskın biçimde boy gösteriyor: Kendi gibi düşünmeyeni küçümsüyor, hor görüyor, adam yerine koymuyor... Oysa sanatla iştigal edenler ne kadar saygınsa, siyasetle meşgul olanlar, halkın teveccühünü kazanıp yönetime seçilenler de -eğer daha fazla değilse- en az sanatçılar kadar saygındırlar. Tiyatrocuların siyasileri küçük görmeye ve bunu kaçak cümlelerle oyuna sokuşturmaya hakkı yoktur. Hakları varmış gibi davranmakla kendi kendilerini yönetme haklarını da tehlikeye sokuyor oyuncular... Dün müdahalenin daha uygun bir yöntemle yapılmasını tavsiye
etmiştim; bu durumda şu soruları rahatlıkla sorabilirim: Tiyatro yönetiminin de birlikte yaşamanın ilk şartı olan
‘ötekinin tercihleri’ni dikkate alması gerekmez miydi? Bildik ideolojik tercihlerini mi sürekli yansıtmalıydılar sahneye? Siyasi kadroları küçümsüyorlar da siyasilere oy veren halkı küçümsemeye hakları var mı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Dr. Kadir Topbaş yeni yönetmeliği imzalamasa ve her şey eski hamam eski tas devam etse bile, sanatçıların sergilediği tavrın yanlış olduğu gerçeği değişmeyecek...