Bu sezonun şampiyonluğu, geçmiş yılların şampiyonlukları ile kıyaslanamaz... Her bakımdan çok farklı!
Bir kere, 50 bini aşkın bayan ve çocuk seyirci; sadece Türkiye rekoru değil, zor kırılacak bir dünya rekorudur... Üç hafta öncesinden garanti edilmiş bir şampiyonluk söz konusu... Buna rağmen, Şampiyonlar Ligi’nde geçerliliği yok. Başkanı hapse girdi girecek... Belki de kupa teslim törenini göremeyecek...
Fakat esas fark, bunların hiçbirisi değil.
Acılı 3 Temmuz sürecinin camia üzerindeki psikolojik travması, son şampiyonluğun mana va önemine ayrı bir değer kattı. Taraftar, bu şampiyonluğu bir aklanma fırsatı (Hatta belgesi) olarak görüyor. Dahası, yaralarına sürülmüş şifalı bir merhem olarak kabul ediyor.
Camia ve kulüp; haklılıklarını savunmak adına Türk yargısına, federasyon disiplin kurullarına, tahkime, Yargıtay’a, UEFA’ya, FIFA’ya, CAS’a karşı hep dik durdu, diklendi... Mücadelesinden bir an bile geri adım atmadı. Gardları hiç düşmedi.
Suçsuz ve günahsız olduklarına yönelik sarsılmaz inançları; onları birbirine daha çok bağladı. Tarihte eşi görülmemiş bir kenetlenme ile, (Yalnız Türkiye’ye değil) tüm dünyaya meydan okudular. Michel Platini’nin kabusu oldular.
58. madde değişikliği ile, şikeye daha hafifletilmiş ceza verilmesini öngören yasa taslağına itiraz eden tek onlar oldu. Kendilerine kıyak yapılmasını, indirim sağlanmasını, affedilmelerini değil; adaletin sağlanmasını istiyorlardı. F.Bahçe 3 Temmuz sürecini, tarihinin en onurlu mücadelesini vererek sürdürüyor...
Aziz Yıldırım her an için cezaevine sokulacak durumda... Bunu önlemek ya da işler düzelene kadar zaman kazanmak adına; yurt dışına kaçmayı aklının ucundan bile geçirmiyor... Karar açıklandığında Fransa’daydı, istese hiç dönmeyebilirdi. Aynı durumda olan Bedrettin Dalan, yıllardır yurt dışında... Yıldırım; F.Bahçeliler için “Başkanı kaçtı” dedirtmedi.
Son şampiyonluk; camianın verdiği ortak mücadeleye karşı bir liyakat madalyasıdır. Bu nedenle, geçmişteki şampiyonlukların hiçbirine benzemez.
Aşkolsun, helal olsun, kutlu olsun!