CHP, Suriye krizinin başladığı günden bu yana olduğu gibi ‘tezkere’ konusunda da yine diktatör Beşar Esad’ın safında yer almayı seçti. CHP’nin, parlamentodaki tezkere oylamasını ‘bir savaş tezkeresi’ olarak nitelemesi, Türkiye’nin milli güvenliği konusundaki vahim duruşunun en önemli göstergesidir.
Anlaşılan o ki CHP, Suriye’nin mütecaviz tutumu karşısında, Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi sus pus oturup, Türkiye’nin Esad’ın ‘şamar oğlanı’ olmasını istiyor.
Doğrusu çok merak ediyorum, acaba tezkereye karşı çıkan CHP, kendi vatandaşını koruyamayan, sınırına sahip çıkamayan, Suriye’nin tacizlerini görmezden gelen bir Türkiye mi görmek istiyor?
Eğer CHP lideri Kılıçdaroğlu, yanlış anladıysa bir kez daha anlatmakta yarar var. Kemal Bey, bu tezkere yabancı askerlerin Türk topraklarına girmesi için değil, Türkiye’nin güvenliğine bir tecavüz olursa, askerin buna karşılık vermesi için hazırlanmış bir tezkeredir.
Oysa durum son derece açıktır. Tezkere, Türkiye’nin egemenlik haklarına yönelik olarak daha aşırı ya da mütecaviz bir durumun ortaya çıkması halinde, egemenlikle ilgili haklarımızı koruma konusunda hükümetin eline güçlü bir yetkinin verilmesidir.
İşin doğrusu, angajman kurallarının yetmediği alanlarda, tezkere, siyasi iktidara farklı manevra alanları sağlayacaktır. Çok açık ki, Türkiye krizi tırmandırma hedefli değil, caydırıcılığını koruma amaçlı olarak böyle bir tezkereye başvurmuştur.
***
Hemen belirtelim, bir kere CHP Tayyip Erdoğan takıntısından kurtulmalıdır. Suriye’nin mütecavizliği karşısında en hayati kararların alınması sürecinde bile, Başbakan Erdoğan karşıtlığına endeksleyerek Baasçı bir söyleme yaslanması, CHP adına gerçekten büyük bir talihsizliktir.
Maalesef CHP, yine yanlış safta duruyor. Bir kere Türkiye, bölgesinde savaş isteyen bir ülke değildir, barış isteyen bir ülkedir. Ancak, unutmayalım ki mütecaviz bir diktatör, egemenlik haklarımıza dönük olarak bu derece ileri bir adım atmışsa, Türkiye bunun gereğini yerine getirecek kudret ve kabiliyete de sahiptir.
Evet, iki gündür yaşadıklarımız tatsız bir durum. Ama Türkiye, hem uluslararası düzlemde hem de bölgesel anlamda bu durumdan kazançlı çıkmıştır.
Türkiye, hazırladığı metni NATO’dan aynen geçirmeyi başarmış, hem NATO’dan hem de uluslararası camiadan güçlü bir destek almıştır. Daha da önemlisi, Türkiye küresel ve bölgesel anlamda prestij kazanmıştır.
Mütecaviz tavrı karşısında, Türkiye’nin suskun kalacağı yanılgısına kapılan Suriye, ilk kez gerçeklerle yüzleşmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Suriye’nin satrancında böyle bir ‘Türkiye hamlesi’ gözükmüyormuş. Sınırlarında tümüyle kontrolü kaybeden Suriye’nin, aktif olarak İran ve Suriye dışında bir destekçisi kalmamıştır.
Türkiye’nin, angajman kuralları gereği anında verdiği ‘cevap’, ‘güçlü ülke’ iddiasının en önemli göstergesidir aynı zamanda. Ayrıca, Türkiye’nin bölgedeki caydırıcılığını ‘test etmek’ etmek ve de Ortadoğu coğrafyasında aciz duruma düşürmek isteyenlerin ezberi bozulmuştur.
Bütün bunlara rağmen altı çizilmesi gereken gerçek şudur; Türkiye Ortadoğu coğrafyasında asla bir savaşın tarafı olmayacaktır. Ama Esad gibi, katil diktatörlerin şamar oğlanı da olmayacaktır.