Ankara ve İstanbul’da iki gündür yapılan toplantıların “askeri” niteliği ağır basıyor.
Önceki gün Başbakan Erdoğan’ın TBMM’deki siyasi partilerin liderleriyle yaptığı toplantılarda teknik bilgilendirmeyi Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral
Ateş Mehmet İrez yaptı. İrez, dün de Bakanlar Kurulu’nda aynı bilgileri verdi. Aynı saatlerde, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten de İstanbul’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bilgi verdi.
Davutoğlu’ndan üç aşama
Gelişmelere, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamalarından bakmak da mümkün. Açıklamada üç aşama vardı:
1- Durum tespiti: Suriye, Türk uçağını uluslar arası sularda, silahsız görevde olduğunu bilerek ve uyarı yapmadan vurmuştur.
2- Uluslararası destek: Bundan sonraki aşama bu bilgilerin bölgesel ve uluslar arası aktörlerle paylaşılmasıdır. (Telefonla bilgilendirme, NATO toplantısı)
3- Ne yapılacak: Türkiye uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü hakkını mahfuz tutuyor. Gerekli adımlar, uygun gördüğümüz zamanda ve gerekli yöntemlerle atılacaktır. Bunlar da Başbakan Erdoğan’ın istişareleriyle oluşacaktır.
İlk iki aşama tamamlandı. Durum tespiti yapıldı, uluslararası aktörlerle paylaşıldı. Şimdi Türkiye’nin çağrısı üzerine NATO 4. Madde kapsamında (üye ülkelerden birine yönelik saldırı durumda istişare amaçlı) toplanarak durumu değerlendirecek. NATO toplantısında masaya konulacak bilgiler, “üye ülkelere saldırı halinde askeri operasyon” öngören 5. Madde’ye geçilip geçilemeyeceğini de belirleyecek.
NATO’dan 5. Madde çıkar mı?
Bu durumda bir “NATO operasyonu” seçenek haline gelebilecek ya da Türkiye BM’ye başvurabilecek. Ancak burada Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye askeri operasyona karşı çıkan iki veto yetkili üyesi Rusya ve Çin’in desteğinin alınması zor görünüyor.
Öte yandan NATO’da Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon kararı çıkma ihtimalinin önünde de ABD’de yaklaşan seçimler ve AB’deki ekonomik kriz engeli var.
Peki, uluslararası toplumdan Türkiye’nin beklediği nitelikte bir tutum çıkmazsa ne olacak?
Bu da, Davutoğlu’nun işaret ettiği üçüncü aşamada belirlenecek; Başbakan Erdoğan’ın istişareleri ile...
Bunun ilk adımı dünkü Bakanlar Kurulu’ydu. Sürecin nereye gideceğini bugün Başbakan’ın ağzından çıkacak cümleler işaret edecek.
Ankara’daki hakim görüş
Türkiye bugüne kadar tarafı olduğu uluslar arası krizlerde “iyi ilişkilerîn devamı” ilkesini önde tuttu ve diplomasi yollarını kullandı. Muaevenet gemisinin ABD tarafından “kazayla” vurulmasında da, “çuval olayı”nda da, Mavi Marmara’da da... Suriye özelinde ise “dostluk” merkezli bir politika yürüttü Ankara. Ancak Suriye sadece neredeyse sınırların kaldırılmasına gidecek süreci baltalamakla kalmadı, Türk uçağını vurarak güç gösterisine girişti ve gerilimi askeri alana taşıdı.
Kamuoyundaki “F4’ün vurulması özür, tazminat gibi rutin yaptırımlarla geçiştirilemez” kanaatini Ankara da paylaşıyor. Daha önce Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin kampına yönelik taciz ateşi askeri bir saldırı olarak büyütülmemişti. Ancak keşif uçuşu yapan F4 uçağının düşürülmesine “Şam yönetiminin hesaplayamadığı bir karşılık” verilmesi, bu karşılığın “askeri niteliği”nin de olması beklenebilir. Türkiye dış politikası için en çok “smart power/akıllı güç” tanımı tercih ediliyor. Ancak bugün “hard power/sert güç” göstermeye daha yakın.
Bunun “yani”si şu; Türkiye “şakaya gelmez” olduğunu gösterecek adımlar atacak.
Bakalım, diplomasiden ileride, savaştan geride yöntemler neler...