Elimizdeki akıllı telefonlarla ya da makinalarla günlük hayatta hepimiz fotoğraf çekiyoruz. Bendeniz de fotoğraf sanatına merak salmış birisi olarak sıklıkla bu sanatın güzelliklerini yaşamaya ve yansıtmaya çalışırım.
Sosyal mecraların etkileşim araçlarından biri de fotoğraflar. Çekmiş olduğum bir fotoğraf karesinden esinlenerek içerik metni oluştururken kendiliğinden şu cümleler döküldü ağzımdan:
İnsan ölümlüdür ve kendi hikâyesinin başaktörü kendisidir. Gerçekleştirilen her davranışın aksi ise "anlam" aynasında yansır. Gurubun güzelliğini de sisin perdelediği bulanıklığı da görebilirsin. Ya da "Göğsün içindeki kalbin kör olur!" hiçbir şey göremezsin...!
Ülke olarak çetin bir dönemeçten geçiyoruz. Tercihimizi, yeni bir yüzyılı doğru şekilde inşa etmekten yana ya da yanlış kullanarak gücü yabancıların eline teslim etmekten yana kullanabiliriz.
Bu dönemecin insanı yıpratma ve kaygıya düşürme gibi bir sonucunun olması da mümkün.
Bu süreci öz değerlerin dışında seküler anlayışın refleksleriyle doldurduğumuzda kaygılar başlar. Seküler yaşam, mevcudiyetini devam ettirebilmek için insanları sürekli olarak tüketime özendirmekte ve insanı büyük bir telaş ve koşturmaca içine sokmaktadır. Oysa bu durum iddia edilenin aksine topluma huzur yerine stresi getirmektedir.
Huzur ise sakin kalabilmeye ve durup etrafta olan bitenleri değerlendirebilmeye bağlıdır.
Bir alime nasıl sakin kalabildiğini sorduklarında bugün bizim de ihtiyacımız olan beş esası söylemiş.
Bu esaslardan ilki, "Benim rızkımı kimsenin yiyemeyeceğini anladım ve sakinleştim." düsturu olmuş.
"Rızık veren ancak Allah'tır. O, güçlü olandır, her şeyin sahibidir." Rızkın Allah tarafından verildiğini ve başkalarının onu engelleyemeyeceğini bilmek insana huzur verir.
Ancak bu elbette ki insanların çaba göstermemeleri ve çalışmamaları anlamına gelmez. Önemli olan, rızık elde etmek için çaba gösterirken, Allah'a güvenmektir ve O'na sığınmaktır.
Ayrıca Allah, "Ummadığı, hiç hesaba katmadığı bir yerden onu rızıklandırabilir. Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter. Gerçek şu ki Allah istediği her işi sonucuna ulaştırır ve Allah her şey için bir ölçü belirleyip ortaya koymuştur."
Sakin kalabilmenin ikinci esası ise, "Allah'ın bizi daima gördüğünü anlamak ve hayâ etmektir."
"Gökte ne var, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Her şey açık bir kitapta yazılıdır."
Bu gerçeğin farkında olarak yaşamak, Allah'a daha yakın ve daha saygılı olmamıza yardımcı olur. Böylece Allah'ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak için daha duyarlı hale geliriz.
"Benim işimi kimsenin yapamayacağını anlamak ve çalışmaya koyulmak", sakin kalabilmenin üçüncü düsturu budur.
Hiç kimse bir işin ne kadar önemli olduğunu o işin sahibi kadar idrak edemez. Bu nedenle işlerin tam ve başarılı yapılabilmesi için onu başkalarından beklemek yerine kendimiz sorumluluk almalıyız.
Tembellik, hem fert hem de toplumlar için çok büyük bir felakettir.
"Ölümün mutlaka geleceğini bilmek ve ona hazırlanmak" huzurlu olabilmenin bir başka düsturudur.
Bir kul olarak ölümü hatırlamak ve ona hazırlanmak, ahiret hayatını anlamak için önemlidir. Ölüme hazırlık ise sadece dünya hayatında sahip olunan maddi varlıkların düzenlenmesi anlamına gelmez.
Sakin kalabilmek ve huzuru yakalayabilmek için gerekli olan beşinci düstur ise, "İyilik ve kötülüğün her ikisinin de kalıcı olduğunu bilmek, dolayısıyla iyilikleri çoğaltmak, kötülükleri ise terk etmektir."
İyilikleri çoğaltmak, insanların hayatlarında kendilerine ve başkalarına fayda sağlayacak davranışlarda bulunmaları anlamına gelir.
Kötülükleri terk etmek ise, insanların hayatlarından zararlı davranışları çıkarmak demektir.
Seküler dünyanın dayatmaları karşısında sakin kalabilen ve huzuru yakalayabilen insanlardan olmak aslında o kadar zor değil.
Yapmamız gereken sadece biraz düşünebilmek, doğruyu seçebilmek ve akletmek.