Emperyalist güçlerin, işlerine gelmeyeni devirip kuklalarını göreve getirdiklerini artık sağır sultan bile öğrendi.
Türkiye de kendi haline bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir. O yüzden de kuruluşundan bu yana sürekli yakın takipte tutulmuş, gerek duyuldukça “uyarılmış” sonuç alınamazsa “silah”la yola getirilmiştir!
Ne var ki bu “muti” ülke son dönemde ayar tutmaz olmuştur!..
Tarlasına ekeceği haşhaş için bile izin isteyen, 70 cent’e muhtaç olduğu için IMF’nin kapısında bekleyen Türkiye gitmiş, batının sabıkalarını yüzüne vuran, gelişmiş dünyaya asma köprüler kuran bir ülke gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, şımarık çocuklarına çektiği “One minute” ayarı ve “Dünya 5’ten büyüktür” ifşaatları yüzyıllardır emek verdikleri(!) düzeni kökten sarsıyordu.
Üstelik de bu Kasımpaşalı, bütün sömürge coğrafyalarında bir kahraman olarak tanınıyor ve örnek alınıyordu.
Bu gidiş durdurulma- lıydı!..
Karar verildi: Erdoğan gitmeliydi!..
Karar verilmiş, kalem kırılmıştı.
Operasyon başlatıldı ve üzerine X işareti atıldı.
Artık o bir “yürüyen ölü”den ibaretti!
Nitekim kısa süre sonra üç-beş ağacın köküyle sökülmesi bütün Türkiye’yi kökünden sarstı.
“Çevre” diye meydanlara çıkmış ama “kelle” istemeye başlamışlardı.
Ama sonuç şaşırtıcıydı...
İktidarlar deviren projenin Türkiye versiyonu olan “Gezi Süreci” işe yaramamış, tam aksine; “hedefteki adam” bu kaostan güçlenerek çıkmıştı.
Bunun üzerine “Dolaylı operasyonlar işe yaramıyor, doğrudan dal” talimatı alan FETÖ, Balyoz ve Ergenekon’daki engin kumpas tecrübesini de devreye sokarak 17 Aralık “Yargı Darbesi”ni başlattı.
Ne gariptir ki, yine sonuç alınamamıştı...
Oysa bu yöntemin çakması bile koskoca Brezilya’yı yerle bir etmişti.
Mesele biraz daha ciddiye alındı ve bütün Erdoğan düşmanları bir yalan etrafında birleştirildi: “O bir diktatördü (!), gitmesi gerekirdi.”
Bu şer koalisyonu 7 Haziran’da işe yaramıştı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürmesiyle halk olaya el koymuş ve bu proje de sonuçsuz hale gelmişti.
Bu savaş bitmedi, bitmeyecek
Artık silaha sarılmaktan başka çare kalmamıştı!..
“Son şansı”nı kullanmakta olan FETÖ çok dikkatli davranmış, üst aklın “darbe” birikiminden sonuna kadar yararlanmıştı.
Hayda... Olmayacak şey olmuştu.
“16 Temmuz’da yok” dedikleri Erdoğan, Türk halkının tamamını arkasına alarak yine meydanlara çıkmış, “Gitmiyorum kardeşim” diye haykırıyordu.
Peki “son çare” olan darbe de işe yaramadığına göre bu oyun bitecek mi?
Elbette hayır...
Çünkü sömürü düzeninin sürmesi için itiraz edenlerin susması gerekir!
O halde bu savaş daha bitmedi...
16 Temmuz’dan itibaren yeni bir senaryoya geçildi.
Üst akıl, yeni oyuncuları sahaya sürdü bile.
İçeride PKK’dan DAEŞ’e, DHKP-C’ye kadar bütün terör örgütlerine taarruz emri verildi, dışarda da aylardır uykuda olan PYD uyandırılıp sinir uçlarımıza yönlendirildi. Bu çabalar, “medeni” emperyalistlerin mutlaka sonuç alma gayretidir.
Bizim açımızdan ise İstiklal Savaşı’nın finalidir.
Ama düşman çok daha karmaşık ve içimizdedir.
O halde Yeni Türkiye için “Çanakkale Ruhu”nun yeniden inşası gereklidir.
Sınırımızda çevrilen entrikaları halay çekerek kutlayanlar, “Yenikapı”da da Yeni Türkiye”de de yeri olmadığını bilmelidir.