Geçen haftaki Bursaspor maçının ilk yarısını, tarihinin belki de en kötü performansıyla tamamlayan Beşiktaş; bu kez işini baştan sıkı tuttu. Maça belli bir ciddiyet, hemen hissedilen bir tutku ile başladı. Gerçi bu tutkusunu akıllı, etkin ve sonuç alıcı baskıyla sürdürmekte zorlandı. Ama yüksek dozdaki hırsları, takımı zamanla iyi oyuna da yönlendirdi.
Yine geçen hafta, kötü oyunundan sonra daha ilk yarıda sahadan alınan Oğuzhan da; kayıtsızlığından dönmüş (Ya da döndürülmüş) bir durumda, takımının hedefine odaklanmış görünüyordu. Bu nedenle; golün geç kalmadan gelmesi, beklenmeyen bir şey değildi. İşler iyi gidiyordu.
Ancak ne var ki; Eskişehir'in 29'uncu dakikada attığı nizami golün ofsayt gerekçesiyle iptal edilmesi, haksızlık oldu. Olcay'ın attığı golde ofsyattan şüphelenirim ama; Eskişehir'in golü gerçekten temizdi.
Beşiktaş'ınkinden niçin şüphelenirim?... Niçini şu: Olcay, golden önce pasif ofsayttaydı. Fakat sonradan aktife geçerek, kendine avantaj sağladı. Belki yarım adım kadar küçük bir fark vardı ama, neticede vardı... Onu görmeyen hakem, Eskişehir'in golünde "Ofsayt sayılmaması gereken küçük inceliği" de görmedi. Bu tür durumlarda karar avantajı, ne hikmetse hep büyüklerden yana oluyor. İşte ona ifrit oluyorum.
***
Eskişehirspor, kritik önemdeki bazı eksiklerine rağmen; Beşiktaş'a kafa tutmada zorlanmadı. Oyun disiplininden hiç kopmadılar.
Beşiktaş ise; geçmiş maçlar içinde yaşadığı ruhsal, fiziksel ve teknik gel-gitlerden arınmış; oyunun bütününü hesaba katan konsolide bir futbol örgüsü içindeydi. Elbette şahane değildi ama, en azından derli-topluydu. Oyunun içinde tamamen maçtan koptuğu ya da şahlandığı anların karmaşasını yaşamadı. Bunu geçmiş maçlarda hep gördük. Ama dünkü oyunun ilerleyen dakikalardaki sakin görünüşüne aldanıp, rahatlama emaresi göstermeye başladığında; Eskişehir bu boşluğu cezalandırdı. Belki de, iptal edilen gollerine karşı bir ilahi adaletti.