Şampiyon Beşiktaş’ın golcüsü; akın gelişirken, en etkili olacağı yerleri kolluyor. Kalabalıktan korkmuyor, fiziğini kullanıyor ve hep soğukkanlı. Markajdan kurtulmak için de şaşırtıcı deplase kaçışlar yapıyor.
ARİO Gomez, Türkiye’ye ilk ayak bastığı günlerde, “Nasıl buraya düştüm” der gibi; şaşkın, pişman ve moralsizdi. Kariyerinin son noktasında geldiği yeri, kaderinin kendisini cezalandırdığı acı bir son gibi algıladı. Derin bir mutsuzluk içindeydi.
Ama zaman geçtikçe “Türkiye/İstanbul/Türkler” kavramının, ülkesindeki algı gibi olmadığını, Türkiye Ligi’nin de; “Düşkünler Yurdu” olarak kabul edilen Çin-Katar ligleriyle kıyaslanamayacak ölçüde zengin bir içeriğe ve potansiyele sahip olduğunu gördü. Karşısında büyük bir kulüp, Şenol Güneş gibi saygın bir hoca, takımında sıcak bir arkadaşlık, tribünlerde olağanüstü coşkuyu bulunca; beyninde/gönlünde/bilinçaltında oluşmuş olan yanlış algılardan kurtuldu.
PARLAK GÜNLERİNE DÖNDÜ
Yüzüne kan, yarınlarına umut, günlük yaşantısına neşe geldi. Bunların üzerindeki olumlu etkisi o denli yüksek oldu ki; İtalya’da bile bulamadığı eski günlerindeki performansını, çabucak yakaladı. O buzdolabı gibi soğuk bakışlı adam gitti, yerine mutluluktan yüzü ışıldayan bir Alman geldi.
Gomez; F.Bahçe ve G.Saray’daki Robin van Persie, Podolski ve Fernandao gibi rakip golcülerden daha farklı yeteneklere sahip.. Fernandao; delip geçen, çalım atan, adam eksilten, savunmayı dağıtan biri değil. Kafa ya da ayakla tek dokunuşla sonuca giden biri.
GOMEZ DİĞERLERİNDEN FARKLI
Van Persie, ondan daha hızlı ve olduğu yerde ani dönerek sert vuruşlar yapabilen bir futbolcu. Pası, ortası, asisti var ama; kalabalık arasında topa sahip olmakta zorlanıyor. İş yapması için boş kalması gerekiyor. Podolski derseniz, belki bu ikisinden daha primitif, pragmatik, pratik ama; çok dağınık. Hedef gözetmeden ezbere şut attığı için, vuruşları kontrolsüz.
Alman panzeri ‘Süper Mario’ Gomez ise, maceracı değil. Arkadaşını, pozisyonu, topu arıyor. Akın gelişirken, en etkili olacağı muhtemel yerleri kolluyor. Çalımı var, kalabalıktan ürkmüyor, fiziğini kullanıyor, markajdan kurtulmak ya da korunmak için şaşırtıcı küçük deplase kaçışlar yapıyor.
Sezonun burukluğu:Gökhan Töre-Olcay
HAYAL kırıklığı demeyelim ama; önceki sezonların parlak yıldızları olan Gökhan Töre ve Olcay Şahan, bu kez biraz mat kaldılar. Töre’yi biraz sakatlık ayırdı, Olcay yedeklikle tanıştı. Oysa ikisinin formda olduğu dönemler, Beşiktaş’ta seyir zevkinin arttığı dönemi. Yoklukları ciddi anlamda hissedilmedi.
Atiba değil, robot!Sosa değil, sihirbaz
Şampiyon Beşiktaş’ta Oğuzhan Özyakup başarının kilidi, Mario Gomez anahtarı... Cenk Tosun çilingir, Marcelo gece bekçisi.
BİR takım düşünün ki; kadrosunun “Müzmin yedek” golcüsü, milli takımın en güçlü umudu. Adam yedek değil, sanki arı kovanında petek. Her elini attığında bal veriyor. Cenk Tosun’un kimseye kırılmadan ve temposundan düşmeden, kendini hep hazır tutması; gerçek profesyonellik. Ama ondan da önemli başka bir profesyonel var ki; Allah her takıma nasip etsin. Atiba’nın neredeyse insan değil, bir robot olabileceği kanısını pekiştirecek yararlılığı; destansı bir gerçeğe dönüştü. Ardından, Sosa’nın teknik becerileri, saha içi liderliği, asistleri, frikikleri ve sakin tavrı geliyor. Oğuzhan vazgeçilmez. Gomez dersen, golleri aidata bağlamış; abonelik sistemiyle işini yürütüyor. Marcelo ise adeta gece bekçisi.
43 maç oynadı kart görmedi
BEŞİKTAŞLI Atiba Hutchinson’dan müthiş istatistik. Kanadalı futbolcu ligde 33’ü ilk 11 olmak 34 maçın tamamında oynadı. Avrupa Ligi’nde 6, kupada 3 olmak üzere 43 karşılaşmada sahaya çıktı, sarı ya da kırmızı kart görmedi.