17-25 Aralık’tan bu yana Türkiye’ye karşı psikolojik harp yürütülüyor.
Medya organları bu harbin en etkin cephesi. Siyasetçiler bu savaşa malzeme üretiyor, think tank kuruluşları alt yapıyı oluşturacak sözde analizler ortaya koyuyor, medya algısı oluşturma işine bakıyor. Çoğu zaman militan bir dil kullanıyor.
PKK ile mücadelede Avrupa basınının Türkiye değil PKK tarafında olduğunu net bir şekilde görmüştük zaten. AB bu konuda o kadar ileri gitti ve o kadar yüzsüzleşti ki AB Parlamentosu’nda PKK-PYD örgütüne sergi bile açtı. Hollanda’da, Fransa’da, Almanya’da yayın yapan tv kanalları PKK medyasını aratmayan içerikler üretti.
2013 yılı Türkiye için planlanan kaos ve diz çöktürme stratejisinin başlangıcıydı. Kuşkusuz alt yapısı daha önce hazırlanmıştı ama Mısır’da İhvan’a, seçilmiş ilk cumhurbaşkanına darbe yapıldığı günlerle eş zamanlı başlayan Gezi Parkı kalkışması milat oldu.
Daha olaylar başlamadan CNN ve BBC gibi uluslararası kanallar canlı yayın araçlarını hakim mevkilere kurmuştu bile. Binlerce kişinin katledildiği Mısır’daki Sisi darbesine darbe demeyen ABD ve Avrupalı siyasetçiler, Gezi için Türkiye’yi kazığa oturtmaya kalktı.
Ağaç bahanesiyle başlayıp Taksim’i terör örgütlerinin eylem sahasına çevirip kurtarılmış bölge ilan eden, her tarafı yakıp yıkan, “Ne istiyorsunuz söylenin” denildiğinde ise ülkenin en önemli yatırım hamlelerini durdurun talebinde bulunan Gezicilerin arkasında ciddi bir uluslararası destek vardı. Reklam ajanslarında tasarlanmış duran adam eylemleriyle, kırmızılı kadın ikonlaştırmalarıyla çapulculuğu, vandalizmi barışçıl bir eylem olarak sunmaya çalıştılar.
***
Gezi kalkışmasında da parmağı olan FETÖ, 17-25 Aralık’ta yargı ve emniyetteki yapılanmasını harekete geçirerek bir darbeye kalkıştı. O günlerde bunun yolsuzluk susturucusuyla siyasete yapılmış bir darbe olduğunu söylediğimizde saldırıya geçenler, 15 Temmuz’da “Bunlar gerçekten de bir terör örgütüymüş” demeye başladı.
Fakat Türkiye’ye 15 Temmuz kabusunu yaşatan sadece bu hain örgüt değil. 17-25 Aralık’tan bu yana Erdoğan’ı şeytanlaştırmak suretiyle bu hainlerin değirmenine su taşıyan herkes katkı verdi darbe sürecine.
Darbeye giden yolun taşları sözünü ettiğimiz psikolojik harp taktikleriyle örüldü. Erdoğan’ı pasifize etme çabasına AK Parti’den adam bulmaya kadar vardırdılar işi. Ama o da tutmadı...
“Adeta ‘kendine darbe’ sayılabilecek bu kalkışmayı nasıl göze alabildi?” sorusunun cevabı da burada. Tüm yöntemleri denediler ama olmadı. Bu son hamleyi yapmak zorundaydılar, hem kendileri hem kimler adına çalışıyorlarsa onlar için...
Başaracaklarından emindiler. Çünkü ne bu halkı tanıyabilmişlerdi ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı...
***
Psikolojik harp devam ediyor. 15 Temmuz ortadayken, üstelik darbe girişimi püskürtülmüşken Mısır’a yapılan Türkiye’ye yapılmaya çalışılıyor.
En ucuz yöntemler deneniyor. Viyana Havalimanı’na “Türkiye’ye gitmeyin, Erdoğan’a para kazandırmayın” yazabilecek kadar bayağılaşıyorlar.
“İrtibatlı olduğumuz askerler içeri alındı” diyebilecek kadar küstahlar, “İyiler başaramadı çünkü Erdoğan’ı öldüremediler” sözünü edebilecek kadar da alçak... Demokrasi hiç uğramamış bunlara.
Darbeyi değil darbeden sonra yapılan tutuklamaları konuşuyorlar. Böylece Türkiye’ye ayar verebileceklerini sanıyorlar.
***
Oysa kimsenin umurunda değiller. AB’nin ABD’nin sesiyle konuşan sözde aydınlarımızın bile kıymeti yok burada. Sizin paçozluğunuzu mu dikkate alacak bu halk.
Alın gidin bütün anlaşmalarınızı da.
FETÖ de sizin olsun, PKK da.
Gün gelir nasılsa sokarlar sizi de.
O gün bir arzunuz olursa Türkiye’den, çekinmeyin söyleyin ama.
Biz Türkiye’yiz. Demokrasiye ilham olmuş tankları çıplak elle durdurmuş, G3 mermilerine siper olmuş bir halk..
“Şahadet getir gerisi kolay” diyebilen bir halk...
Batı’nın psikolojik harp taktiklerine mi pabuç bırakır sandınız...