Türkiye Devleti’nin; Libya’da ve Irak’ta gerçekleştirdiği kurtarma operasyonları çerçevesinde bakılarak, Süleyman Şah’ın naaşının güvenli bölgeye götürülme operasyonu değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin, devlet kapasitesinin giderek daha da etkili olduğunu anlamak için bu olayları doğru okumak yeterlidir.
Şah Fırat operasyonuyla; aslında devlet, ister bölgede, isterse de içerideki, seçim öncesi dizayn edilmeye gayret edilen yeni oyunları bozmuş oldu.
Türkiye’yi, Suriye’nin içine savaşa sokmak isteyen çabaların, sadece uluslararası çaba olmaması daha da acıdır. Bu gayretlere, içeriden bu derece hevesle destek verilmesi ise Türkiye üzerindeki oyunların boyutunu anlatmış oluyor.
Kimseye hesap vermeden, kimseden yardım almadan, operasyonu başarıyla neticelendiren Türkiye, sadece içerideki taşeronlara değil, aslında dışarıdaki üst akla ciddi de mesaj verdi. Bu mesajlara bakacak olursak;
1. Türkiye ciddi bir devlettir ve kendi devletinin menfaatleri doğrultusunda gerekeni sonuna kadar yapacak kapasitedeyim.
2. Birilerinin değil, kendimin dizayn ettiği senaryoları yazar ve uygularım.
3. İstihbarat ve askeri gücüm değil, yanı başımda gerekirse bana ta ötelerden uzatılan parmakları kıracak kadar millidir...
4. Ben kendi hinterlandımda sadece kendi vatandaşlarımın değil, gözlerini benim geleceğim yollara diken dindaş kardeş ve akrabalarımın beklentilerinden de sorumluyum ve tavrımı ona göre de belirlerim.
5. Sadece bir karış vatan toprağını değil, kaderini benimle birlikte belirleyen tüm coğrafyanın “bir karış toprağını bile buradaki halkların rızası olmadan kimseyle paylaşılmasına izin vermem” demiştir...
Giderek artan devlet gücünü ve daha da emin adımlarla yürümesi ise, ayrıca bir başarı öyküsüdür.
Her taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırıların esas gayesi, aslında bu yürüyüşün nihai hedefini yok etmektir. Bu kapsamda Sümeyye Erdoğan’a yönelik suikast planlarının olmasının da esas hedefi, yürüyüşe teminat noktasında eminliğini yitirmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Canını acıtmak, onu geri adım atmaya mecbur ettirmek niteliğinde dizayn edilen bu hamlelerin, Türkiye’nin her başarısını siyaha boyama gayretine hizmet ettiğini görmemek mümkün değil.
Süleyman Şah’ın naaşı artık güvenli ve emin bölgede. Şah Fırat operasyonuyla ister Başbakan, ister Genelkurmay Başkanı ve MİT olağanüstü başarıya imza atmış durumdadır.
Devletin gücünü kudretini ortaya koymuştur. Türkiye için Suriye’de yerleşen Süleyman Şah’ın kabrinin bulunduğu toprak vatan toprağıdır. Bundan önce 2 defa zaten belli nedenlerle yeri değiştirilmiş olan bu türbe için, şimdi sanki ilk defa yeri değişmiş gibi “toprak elden gitti” yorumları yapmak, meselenin aslında çok ciddi bir vaka olduğunu göstermiştir. Birileri ciddi bir oyun peşindeydi lakin Türkiye Devleti bu oyunu kimsenin ruhu duymadan bozdu. Mesele bu!
Türkiye’nin bayrağı indirilmeden bu operasyonun gerçekleşmesi ise ayrıca bir mesajdır. Süleyman Şah’a ve kutsal emanete sahip çıkan Türkiye, bir de bu yönden yorumlanmalıdır.
Kendisine ait olan tüm değerlerden, hangi durumda olursa olsun, hangi koşullarda bulunursa bulunsun, zinhar vazgeçmeyecek devlet anlayışını ortaya koyması, bambaşka bir analiz konusudur.
Bu devlet yeni ve muazzam tarihe imza atma arifesindedir. Bu oyunların esas niyeti, atılımı ve başarıyı görmelerinden kaynaklı! Onların gördüğünü, halen ülkenin içinde göremeyenlerin olduğunu bilmek ise acıdır. Tüm kurduğumuz medeniyetlerin çöküşünü gözden geçirdiğimizde, bir şey anlaşılmıştır. Ne zamanki, dış güçler içeriden ortak bulamamışlar, o zaman Viyana kapılarına kadar yürümüşüz. Ne zaman ki, dış güçler içeriden para, menfaat ve nefsin hükmettiği nedenlerle ortaklar bulabilmişler, o zaman tüm oyunları başarıyla neticelenmiştir.
Şimdi zaman, tercih zamanı... “Kimin yanındayız” sorusuna vereceğimiz cevap; geleceğimize ışık tutmaktadır... Ya Türkiye’nin yeniden koca bir coğrafyanın kurtuluşuna koşacak güce kavuşması için devleti yüceltmek isteyen, yolu Allah için olan MEFKURENİN yanında yer alacağız yada bizi, battıkça batıran Şeytan’ınyanında olacağız...
Unutmayın tercihiniz; geleceğimizin anahtarıdır...