Önce şifalı bitkiler satan bir dükkana gidersin, orada çuvallar içinde satılan veya jelatin ya da doğal kağıt ambalaja paketlenmiş olan bitkilerden satın alırsın. Evde taze kaynatılmış suyu demliğe koyarsın, içerisine her bir bardak için bir çay kaşığı ve bir de demlik için olmak üzere iki çay kaşığı bitkiden ilave edersin. Sonra demliğin ağzını kapatıp; basur için dört dakika, hafıza için dokuz dakika demlenmesini bekleyip, bardağına dökersin ve içersin. Bu suretle, her bir derdine deva olabilecek tam anlamıyla doğal bir bitki çayı hazırlamış olursun. İçerisinde koli basili ya da aflatoksin gibi karaciğeri tahrip eden toksin üreten Aspergillus flavus gibi mikroplar olabilir. Önemli değil, nasılsa doğal. Hatta koli basili varsa bedavadan bir de bağırsakların gevşer, kabızlık sorununa doğal çözüm! Tabi doğal olduğuna göre, fare, hayvan atıkları, böcek kalıntıları olması da muhtemel. Neticede organik atıklar, zararı olmaz, hatta çayın besleyici değeri artar. Bir de bitkilerin toplandığı yerlere bağlı olarak civa, kurşun, arsenik gibi zehirli özellikte ağır metaller; endüstriyel atıklar ya da tarım ve veteriner ilaçları bulaşmış olabilir. Bu kadar da kusur olur; takma kafana! Sonuç olarak sağlığımıza yararlı ve tamamen doğal bir çay hazırladık. Afiyet olsun…
Tabi merak ettiniz, durup dururken neden böyle bir başlık ve yazı yazdım. Televizyon kanallarının bazılarında yazın haber sıkıntısı çekildiğinden olsa gerek, açıkta satılan bitki çaylarının yararları ve poşet çayların zararlarının tekrar gündeme geldiğini gördüm. Haberde poşet çaylar zararlı mı konusu uzmanları ikiye bölmüş diye söze başlıyor. Uzman diye nitelendirilen bir kişi ile söyleşi yapıyor muhabir; uzmanımız bir poşet çayı kesiyor ve içerisindeki beyaz aroma veren parçacıkları göstererek “bakın kimyasallar ilave edilmiş” diyor. Halbuki kendi pazarladığı bitkide yok. Sonra bütün halde parçalanmamış iki kuşburnu meyvesini bir bardak sıcak suya atıyor, hiç renk yok; ama kuşburnu poşet çayını sıcak su içerisine atınca kırmızı renk çıkıyor. İçerisine “Hibiskus” konmuş diye yorumluyor. Hibiskus deyince insanlar zararlı bir kimyasal sanıyor, halbuki kendisi de ayrıca satıyor Hibiskus’u dükkanında, ama “Bamya Çiçeği” adı altında. Yapılan araştırmalar kırmızı rengini veren antosiyanin ve zengin prosiyanidin içeriği nedeniyle kanser dahil bir çok hastalıkta Hibiskus’un koruyucu etkilerini ortaya koyuyor. Zaten Kuşburnu’nu parçalamadan suya atarsan bir renk çıkmasını beklemek saflık olur. Hani karpuzu kesmeden suya atıp da suyun kırmızı olmasını beklemek gibi. Ama önemli olan oluşturulan algı! Bu şahıs bir de yakın zamanda kitap yazdı. Satış rakamlarını bilmiyorum, ama çok sattığına eminim. Muhtemelen işin doğrusunun kendisi de farkındadır, ama önemli olan kendi ürünlerini satmak olunca gerçeklerin bir anlamı kalmıyor. Tıbbın babası Hipokrat 2000 yıl önce “Besininiz ilacınız olsun” diyerek bitkilerin sağlığımız için ne kadar önemli olduğunu vurgulamış. Günümüzde bitkilerin sağlığımız için önemi artık bilimsel araştırmalar ile de ortaya konuluyor. Ancak doğa 2000 yıl önce olduğu gibi temiz mi? İşte sorgulamamız gereken bu. Doğal diye yediğimiz içtiklerimize günümüzde dikkat etmemiz gerekiyor artık. Neden ülkemizde bu kadar çok böbrek ve karaciğer hastası var, bir sorgulayın lütfen!
Ünlü bilgin Albert Einstein’ın, her sözü güzel ama, özellikle bir sözü çok güzel “Cahil olmak ne güzel, çünkü her şeyi biliyorsun”.