Günlerdir propaganda bombardımanı altındaydık. Meydanlardan mecralara, aklınıza gelebilecek her yöntemle yürütülen ikna savaşlarının hedefi olduk.
Nihayet bugün sandığa gidiyoruz.
Partilerin ‘blok’ taraftarları için aslında bütün bu gayretlerin fazla anlamı yok.
Zaten bütün bu çabalar, aslında yüzde 10 civarındaki karar vermemiş olan seçmenleri etkilemeye yöneliktir.
Hatta bu defa belki de her şey sadece yüzde 1 için...
O yüzden oy kullanarak vatandaşlık görevini yerine getirmek belki de ilk defa bu kadar önemli hale geldi.
Sanki seçim değil; savaş...
Demokratik ülkelerde “seçim” bir hizmet yarışıdır.
Partiler hazırlıklarını halka sunar, halk da onları değerlendirir ve mevcut iktidarın devamına veya başka bir partinin hizmeti devralmasına karar verir.
Oysa Türkiye’de özellikle bu seçime bir hizmet yarışı ile gelindiğini söylemek mümkün değil.
Yapılan şeyleri vaat etmek, “İşsizliği bitireceğiz” derken, belediyelerden yüzlerce işçi çıkarmak nasıl bir samimiyettir?
Türkiye’de artık, ne “hizmet” kaldı, ne de “hizmet yarışı” maalesef...
Daha ziyade “seçim kisvesi altında kıyasıya savaş”ın hüküm sürdüğü bir süreç yaşadık.
“Herkese, her istediğini vereceğiz” ve “Her sorunu bir yılda çözeceğiz” gibi ciddiyetten uzak vaatlerin gerisinde, bütün muhalefet partilerinin “maliyeti ne olursa olsun, iktidar üzerinden Erdoğan’ı devirmek” gibi, seçimle ilgisi olmayan bir hedefe kilitlendiklerini gözlemledik.
Bu ittifak, iktidarı devirmek için oluşturulan meşru bir siyasi güç birliği değildi.
Terör örgütlerinden bile yer aldığı bir öfke koalisyonuydu.
Cepheler farklı, hedef aynı...
Yakın zamana kadar birbirleriyle savaşanların, kendi hedeflerini bir kenara bırakarak, oluşturduğu “ortak düşman dostluğu”nda, âli ülke menfaatleri gibi bir hedef aramak beyhude çaba harcamaktır.
Nitekim bütün muhalefet liderlerinin bu ittifaka giden muhteşem(!) manevralarını günlerdir ekranlardan izliyoruz. Daha düne kadar “devleti AKP değil paraleller yönetiyor, bu örgüt temizlenmeli” diye ateş püskürenler bugün bu yapının çadırında toplandılar.
Türkiye’nin yıllardır enerji harcadığı çözüm sürecinin tarafı olduğunu iddia eden bir parti, çözüm sürecini torpilleyen bir örgütün güdümüne girebiliyor.
“Cebrail parti kursa desteklemem” mertebesindeki bir anlayışın, ev ev dolaşarak “Allah adına” HDP’ye oy istemeye evrilmesi nasıl izah edilebilir?
Daha da ilginci, PKK ve DHKP-C gibi huzurun, refahın ve barışın katilleri, bu koalisyona açık destek veriyor, eylem yapıyor, insan öldürüyor.
AK Parti’yi devirmek için bütün bu rezaletlere “eyvallah” diyen bu muhalefet, bugün milletin karşısına hangi yüzle çıkacak?
O halde kin, nefret ve intikam için kurulan bu ittifaktan, ülke ve millet adına nasıl hayır beklenebilir?
Velhasıl bu seçim, bir samimiyet oylamasıdır.
Aklınıza gelen bütün başarı kriterleri anlamını kaybetmiş, sadece kimin ne kadar samimi olduğunun araştırılması ehemmiyet kazanmıştır.
Zira...
Hatalar telafi edilebilir ama samimiyetsizlik asla...
KAFAMA TAKILANLAR..
Savcılara büyük görev
Muhabirimiz Kemal Gümüş’ün “Asıl bomba savcının evinde çıktı” haberi yeni bir sayfa açtı. MİT TIR’larını basan savcı Süleyman Bağrıyanık’ın evinden bir DHKP-C militanının çıkması, Berkin Elvan dosyasını çözmek üzere olan kahraman savcı Mehmet Selim Kiraz’ın, DHKP-C tarafından şehit edilmesine farklı bir anlam kazandırıyor.
Şehit savcıya saygı, adını bir binaya vermekle değil; gerçek katillerini ortaya çıkarmakla mümkündür.
Değerli savcılarımız, bu onurlu görev size düşüyor sanırım.