Bugün Türkiye’nin önündeki asıl ve acil mesele “devletin içinde devlet dışı bir hiyerarşiye bağlı olarak faaliyet gösteren yapılar”dır. Bundan hiç şüphe yok. Ne var ki siyasi iktidarın bu yapılanma eliyle kendisine karşı gerçekleştirilmek istenen siyasi darbeyi -geçici değil- kalıcı biçimde boşa çıkarması için özellikle son üç yılın politikalarını bir gözden geçirmesinde fayda var gibi görünüyor.
Önce yolsuzluk konusu... Bir defa paralel yapılanmaya karşı atılan adımları “yolsuzluklar örtülmek isteniyor” diye göstermek isteyen propagandadan etkilenen kesimlere şunu anlatmak lazım: Yolsuzluk iddialarının üzerinin örtülmesi fiilen mümkün değil. Diyelim ki iddia edildiği gibi olsun, yeni görevlendirilecek hâkim ve savcılar bu dosyayı kapatsınlar, suçlananları aklasınlar. En başta toplumun buna rıza göstermesi mümkün mü? Bazı yargı mensuplarının böyle bir örtbas suçunu irtikâp etmeye cüret etmeleri mümkün olsa bile bu kadar önemli suçlama ve iddiaları toplumun gözünden kaçırmak, unutturmak nasıl mümkün olacak? Akıl var, mantık var...
Hatırlayın: MİT krizinde de müsteşarı koruma altına almak üzere yapılan düzenleme benzer gerekçelerle eleştirilmişti. Sonra ne oldu? Hakan Fidan’a yönelik suçlamalardan toplum haberdar olmadı mı? Hem de fazlasıyla oldu ama toplumun çoğunluğu nezdinde MİT’in Oslo sürecindeki rolünün suç teşkil ettiği ve ilgililerin yargılanması gerektiği iddiası kabul görmedi. Şimdi de herkesin mahiyetinden haberdar olduğu bir suçlama var. Bunun örtbas edilip unutturulması mümkün olabilir mi? Böyle bir şeye girişmenin hükümete muhtemel maliyetinin ne olacağı belli değil mi?
Demek ki “yargıya müdahale” iddialarının, “yolsuzluklar örtülmek isteniyor” suçlamalarının mantığı yok. Mesele başka... Daha ziyade toplumun algılarını yönlendirme meselesi... Ne var ki bugün apaçık bir darbe teşebbüsüne maruz kalmış bulunan siyasi iktidar sadece “yolsuzluk iddiaları kasıtlı” diyerek problemi çözemez. Hükümet kendi varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bu darbe teşebbüsüyle olduğu kadar toplumda oluşan algılarla da mücadele etmek durumunda.
Kabul etmek lazım ki siyasi iktidarın önünde geniş bir problemler yelpazesi var. Bir taraftan haksız yere suçlandığını düşündüğü veya bildiği üyelerini savunmak zorunda, bir taraftan da gerçekleştiğini düşündüğü veya bildiği yolsuzlukların hesabını sormak ve kamuoyu nezdinde yolsuzluklara göz yuman hükümet olarak algılanma tuzağından kurtulmak zorunda. Bunları yaparken aynı zamanda devlet içindeki paralel yapılanmayı tasfiye etmenin yolunu da bulmak durumunda.
Bunun için ise meşruiyet zeminine ihtiyacı var. Geniş bir toplumsal meşruiyet temin etmek için de iki önemli engeli aşması gerekiyor. Biri, yukarıda da değindiğimiz şekilde, “yolsuzlukları örtmek için bunu yapıyorsunuz” suçlamasını etkisiz hale getirecek adımlar atabilmek. İkincisi de bugün şikâyet etmekte olduğu paralel yapılanmanın güçlenmesine geçmişte bilerek veya bilmeden sağladığı desteğin hesabını soranlara ikna edici, inandırıcı bir cevap verebilmek. Gerekirse özeleştiriden de kaçınmayarak toplumu bu konudaki içtenliğine inandırmak zorunda siyasi iktidar.
Çünkü gömleğinizin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz geri kalanı da hep yanlış olur.
Geçenlerde şunu söyledim: “17 Aralık’ın emniyet ve yargı gücü kullanılarak kotarılmak istenen medya destekli bir postmodern darbe girişimi olduğu muhakkak. Ama darbe sözünü vaktiyle bazı sokak olaylarını tanımlamakta kullanmışsanız şimdi dört başı mamur bir darbeye bile darbe dedirtmek zor olur.”
Örnek olsun diye söylüyorum, Gezi Parkı olayları bence doğru teşhis edilemedi. Üstüne üstlük “siyaseten” çözülmesi gayet kolay olan bir mesele “polisiye” tedbirle çözülmeye çalışıldı. Bundan dolayı da yangın daha fazla büyüdü. Suriye politikalarımızın Gezi olayları üzerindeki gölgesi ise ayrı bir boyut...
Devletin de hükümetin de bugünkü badireyi kısa zamanda atlatabileceğinden şüphem yok. Ama bundan sonra da başkaca ciddi sıkıntılarla karşılaşmamak için bazı politik adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için özellikle son üç yılı masaya yatırıp yeniden adamakıllı değerlendirmek icap ediyor bence.