Boğazların zorlanması ve Rusya’ya giden en kısa yolun bir an önce açılması; makul bir düşünceydi. Fakat boğazların yalnızca donanma gücüyle aşılabileceğini düşünenlere katılmayanlar da çoktu.
1915’den yaklaşık on yıl kadar önce de boğazların sadece donanmaya dayanarak zorlanması fikri akla gelmiş; ama bunun ‘çok tehlikeli’ olacağına karar verilmişti. Donanmanın, ne kadar güçlü olursa olsun; yanında kara gücü olmaksızın böylesi bir harekâtı başarabilmesine pek de imkân görülmemişti doğrusu... Savaşın çıkışından hemen sonra Osmanlı devleti boğazları kapattı. Osmanlı’nın savaşa katılmasının hemen ardından, daha 3 Kasım’da boğaz girişindeki yerler; Seddülbahir ile Kumkale itilâf donanması tarafından bombalandı. Bunun bir faydası olduğu söylenemezdi; fakat Osmanlı savunmasının güçlendirilmesine vesile oldu. Sadece birkaç hafta sonra Churchill, boğazlara bir saldırı plânı ile çıkageldi. Osmanlı’ya karşı bir saldırı için başkaca seçenekler de vardı. Fakat Ruslar da ısrarcıydılar. Rusya; yardım istiyordu. Hem de bir an önce...
ATILGAN BİR KİŞİLİK
Churchill, plânında ısrar etti. En önemli zırhlılar olmaksızın da itilâf donanması boğazları delip geçebilirdi. Bununla birlikte, İngiliz donanma komutanlarından pek çoğu, bu fikrin cazibesinden hayli uzaktılar. Bu operasyon gerçekçi değildi ve başarılı olması çok güçtü. Haritalar ve plânlar bir kez daha masaya yatırıldı. Donanma, ağır ateş altında hızlı bir geçiş yapabilirdi. Yeter ki, savunmanın sabit ve değişken topçu tabyaları zamanında imha edilebilsin ve boğaz geçişini asıl engelleyen mayınlar da kaldırılabilsin... 1915 yılının daha ilk günlerinde bu plân İngiliz savaş konseyine sunuldu ve yıldırım hızıyla kabul edildi.
Fransızlar da, Ruslar da bu harekâtı sevinerek kabul ettiler. Fransız donanması operasyona katılırken; Ruslar da bir gemiyle katkıda bulunacaklardı. Bu arada; bâzı İngiliz donanma komutanları, bütün bu olup bitene rağmen, plânın başarısı hakkında şüpheci tutum takınmaya devam ettiler. Sadece kuşkular değil; derin kaygılar da bu meyanda belirmeye başladı.
Bir şey yapmak lazımdı; savaş kilitlenmişti. Bu böyle süremezdi. Churchill, harekâttan çok şey bekliyordu ve başarıdan kuşkusu da yoktu. Madem sadece donanma gücü ile başarı şansının az olduğu söyleniyordu; o halde bir tümen de asker bulundu. Gerçi bu tümen bir saldırı gücü olarak düşünülmemişti; aksine, boğaz tabyalarının imhasında kullanılacak ve karaya ancak gerektiğinde çıkarılacak bir kuvvet olarak tasarlanmıştı. Elbette karacıların desteğini talep eden denizcilerin arzusunu karşılayacak seviyede değildi; ama hiç yoktan iyiydi kuşkusuz...
O halde harekete geçmek için gün sayıldı. Şubatın bitimine on gün kala itilâf donanması boğaz savunmasını yoklamaya başladı. Uzun menzilli toplarla boğazın girişindeki tabyalar ateş altına alındı ve donanmanın önemli bir hasarı görülmeden bazı tabyaların imha edildiğine ilişkin raporlar verildi. Bugün bu raporların gerçeği yansıtmadığını biliyoruz; ama harekâtın sürdüğü ertesi gün imha edildiği düşünülen tabyalardan sert karşılık gelince, bunun bir hayal olduğu çabuk görüldü. Menzile giren zırhlılar savunma topçusunun sert ateşiyle karşılaşıyordu.
18 MART SABAHI
Mevzileri daha yakından dövmek için zırhlılar bu kez sahile iyice yaklaşmaya başladılar. Mart ayının ilk haftasındaki operasyonlarda sıkı topçu ateşi ile mesafe alındığı düşünülmüştü. Ne var ki, asıl saldırı günü geldiğinde, bu görüşün de tam bir yanılgı olduğu ortaya çıktı. Osmanlı topçu bataryaları ve tabyaları neredeyse bütünüyle ayaktaydı. Donanma bütün gücüyle savaştı. Ama nafile...
Bir İngiliz subayının yazdığı gibi...
“Herkes ya da hemen hemen herkes, boğazı zorlayarak geçmenin çılgınlık olduğunu biliyordu sanırım... Boğazın en dar yeri mutlaka mayınlanmış olmalıydı. Bombardımanın tabyaları susturduğu, ama toplara pek bir zarar veremediği kanıtlanmıştı ve susturulmalarının nedeni de, topçuların ateş altında saklanmalarıydı. Bence koramiralin böyle bir şeyi düşünmesinin tek nedeni, lânet politikacılarımızın onun üzerindeki baskısıdır. Ortak harekât amacıyla 60-70 bin kişilik büyük bir ordu toplandığına ve bu iş ancak böyle başarılabileceğine göre, neden onlar beklenmiyor ki? Şu anda bir saldırı, insan ve gemi kaybı dışında, eğer başarısızlıkla sonuçlanırsa, donanmada büyük bir moral kaybı yaratacaktır ve düşmanın moralini de çok yükseltecektir. Bunun denenmeyeceğini umarım ve her nedense deneneceğini sanmıyorum.”
Lakin denendi işte
18 Mart günü öğleden sonra bu deneme tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Önce Fransız zırhlısı Bouvet, mayına çarptı ve göz açıp kapayana kadar battı. 700 denizciden sadece iki düzine kadarı sağ olarak kurtarılabildi. Ardından İngiliz kruvazörü Inflexible ile Irresistable zırhlısı ard arda mayına çarptı. Onları kurtarmaya giden Ocean da mayına rastgeldi. Ağır isabet ve hasar alan gemiler kurtulmaya çalışıyorlardı. Ama nafile; Ocean da battı. Tıpkı Irresistable gibi... Üç zırhlının adeta dakikalar içinde batıp gitmesi, donanma açısından bir felâketti. Inflexible zor da olsa kurtarılabilmişti. Dahası Fransız zırhlısı Gaulois de ağır hasarlıydı. O gün savaşa katılan 18 büyük gemiden üçü batırılmış; üçü de ağır hasar almıştı. Uzun süre için artık savaşamayacak durumdaydılar. Akşama doğru donanma komutanlığı, o günün itilâf donanması açısından bir yenilgi olduğunu düşünmüştü; akşam olduğunda ise, kesin bir yenilgiyi kabullenmişti! Donanma bir daha tek başına boğaza yaklaşmayacaktı. İş karacılara düşecekti!