Şimdilerde hiç seslerini çıkarmıyorlar.
Deyim yerindeyse kuma yatmış vaziyetteler.
Oysa kışın sosyal medyada, muhalif medya kanallarında boy gösteriyor.
"Bunlar daha iyi günleriniz, her şey çok daha kötü olacak" diye negatif duygu pompalıyorlardı.
"Göreceksiniz yazın bile domatesi 40-50 liradan yiyeceksiniz" diye kendilerince fetva veriyorlardı.
Öyle olmadı. Hatta domates fiyatı öylesine düştü ki "tarlada alan yok" diye isyan edenlerin videoları sosyal medyaya düştü.
Benzer bir durum bir dönem seçim kaybettiren, patates, soğan gibi ürünlerde de yaşandı.
Neyse konuyu dağıtmayalım.
Özellikle salça ve biber fiyatları dip yapınca tam anlamıyla bir salça, biber közleme ve menemenlik yapma telaşı başladı.
Ben de hafta içinde Niğde'de köyümdeydim.
Anne babanın elini öptük. O kısacık molada kazan kazan salça kaynattık. Şöyle söyleyim. Domatesin kilosunu 7 liradan, Kapya biberin kilosunu da 17 liradan aldık. Üç Liraya da makinadan geçirip salça kaynatma kıvamına getiriyorlar.
Biz de bir yıl yetecek kadar da salça kaynattık.
Kavanozlar üst üste yığıldı. Yani köylü çocuğu olmanın avantajını kış boyu köy yapımı salça ile yaşayacağız.
Şimdi burada önemli bir konunun altını çizmek istiyorum.
Bakalım domatesi biberi öldü fiyatından kapatan salça fabrikaları konserve salçada fiyatı düşürecek mi?
Yoksa "ben kar marjıma bakarım" deyip kışın yine zam peşinde mi koşacak?
"Hep beraber takip edelim" derim ben.
Neyse sözü çok fazla uzatmayacağım.
Düne kadar pazardaki sebze meyve fiyatı cep yakıyor diye hükümeti yerden yere vuran muhalefet şimdilerde "çiftçinin ürettiği para etmiyor" diye hükümeti yerden yere vurmakla meşgul.
Hükümetse tam da bu düzensiz üretimin önüne geçmek için tarım teşvikleriyle ilgili yeni bir uygulama başlatıyor.
Muhalif gazeteciler "can çekişen çiftçiye artık teşvik de verilmeyecek" diye açık açık yalan söylüyor.
Bunu da gazetecilik kimliğiyle yapıyor.
Ne diyelim Allah ıslah etsin.
PES ETMEK YOK
Yalan haberler, kışkırtmalar, karşılığı hapis cezası olan hakaret ve küfürler...
Nasıl bir döneme denk geldik?
Siyasi mücadele geçmişte de bu kadar kirli ve zorlu muydu?
Eskiden yalan haber yapan utanırdı.
Toplumda, özellikle de medya mahallesinde taşlanırdı.
İtibar erozyonunu uğrardı.
Bu dönemdeyse özellikle muhalefet bizdense fark etmez anlayışıyla yol yürüyor. Ekranlardan açık açık iftira atanı gazeteci diye destekliyor.
Millete hakaret edeni bizden diye baş tacı ediyor. Onur konuğu gibi ağırlıyor. Siz ne kadar bulaşmak istemesiniz de bu mücadeleye girdiğinizde isteseniz de istemeseniz de üstünüze çamur bulaşıyor.
Sussanız meydan bu tiplere kalıyor.
Konuşsanız aynı seviyeye iniyorsunuz.
Gerçekten enteresan zamanlarda yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde sistemli bir şekilde artan bu saldırılara, kirlenen ağızlara, zihinsel işgal saldırılarına dikkat çekti. Erdoğan'ın "Allah'ın izniyle bu oyuna gelmeyeceğiz. Dilinden, kaleminden ve klavyesinden nefret akan, zehir akan beşinci kol aparatlarının tuzağına düşmeyeceğiz." Sözleri üstüne çok kafa yorulması gereken bir ifade... Bu karanlık zihniyetle mücadele etmenin yolu daha çok ışık yakmaktan, daha fazla fikir üretmekten, meydanı bunlara bırakmadan eser, hizmet, proje tartışmalarına yoğunlaşmaktan geçiyor. Türkiye'nin peş peşe yaptığı büyük hamleler İsrail'de, Yunanistan'da yankı buluyor. Bu zihinlerin karanlığında kaybolmasına müsaade etmemek ve anlatmak da bizlere düşüyor.