Ürdün, komşularında yaşanan karışıklıklara karşın sakin ve güvenli bir Ortadoğu ülkesi... Geziye ülkenin ilk bakışta renksiz gibi görünse de gezdikçe tanıyıp sevdiğim başkenti Amman’dan başladım. Çok modern bir kent. Herkes sizi güleryüzle karşılıyor. Burada hem yemeğe hem sevgiye doyuyorsunuz. Biraz sabırlı olun yeter!
Yağmurlu bir güne uyanmak kolaylıkla keyfimi kaçırabilir. Size anlatacağım gün, sevmediğim gibi gri ve ıslak başlamıştı. Taksiden tek katlı sade binanın girişinde inmiş, içeri girerek Yara Al Khateeb ile görüşmeye geldiğimi söylemiştim. Zarif ve şık bir hanım olan Yara beni sevinçle karşılamış, biz sohbet ederken içeri o gün bana rehberlik edecek olan Sira girmişti. Karşımda oturan bu iki hoş kadını tanımak yavaş yavaş keyfimi yerine getirmeye başlamıştı.
Onursal başkanlığını Ürdün Kraliçesi Rania Al Abdullah’ın yaptığı Jordan River Foundation (Ürdün Nehri Vakfı), 1995 yılında çocuk güvenliği, dar gelirli kadınlara meslek edindirme ve yaşam şartlarını iyileştirme konularında çalışmak üzere kurulmuş. Biri de Amman’ın yukarı mahallelerinde olan vakıf atölyelerinde pek çok kadın meslek öğreniyor, evlerinde veya doğrudan merkezlerde çalışarak aile bütçelerine katkıda bulunuyor. O gün Sira beni Amman’daki Al Karmeh Merkezi’ne götürecek, gezinin sonunda bu hanımların el emeği, özel tasarım ürünlerin sergilendiği satış yerini ziyaret edecektik.
PIRLANTA DEĞERİNDEKİ ELİŞLERİ
Merkeze vardığımızda bizi öyle güzel kadınlar karşıladı ki benim için güneş onlarla birlikteyken doğmuş, yediğim nefis kurabiyelerle içim çoktan ısınmıştı. Al Karma Mutfağı’nda görevli hanımlar, vakfın toplantıları ve özel davetler için Ürdün yemekleri yapıyor, özel gün ve bayramlarda Ürdün’e has kurabiye ve tatlılar hazırlıyor. Bu sene bir değişiklik yapıp sipariş üzerine ünlü Fransız makaronlarından yapmaya başlamışlar. Mutfağın başındaki Um Aláa (Ürdün’de kadınlar en büyük oğullarının adıyla anılıyor, Aláa’nın annesi gibi) biri özürlü olan üç çocuğuna tek başına bakmak zorunda kalan 40 yaşlarında bir hanım. El işleri katında çalışırken mutfaktaki becerikliliği sayesinde farklı sorumluluklar üstlenmiş. Mutfağa gelen hanımları o eğitiyor, siparişleri düzenleyip herbirinin en mükemmel haliyle teslim edilmesini sağlıyor. Biz mutfakta sohbet ederken bir yandan da yakında ABD’ye gidecek olan Iraklı göçmen hanımlara mutfak eğitimi veriliyordu. Mutfaktan sonra üst kattaki atölyede hanımlarla sohbet edip binbir emekle üretilen, herbiri pırlanta değerindeki elişlerini gördüm. Satış yerindeki gezimizden sonra Sira ile vedalaştık.
HER ŞEY YASSI EKMEK ARASINDA YENİYOR
Biz merkezde iken güneş bulutların arasından sıyrılıp çıkmış, karnım da iyice acıkmıştı. Satış yeriyle aynı sokakta bulunan, Ürdün yaban hayatı ve doğasını korumayı hedefleyen Wild Jordan Vakfı’ndan aldığım broşürün yardımıyla eski kent merkezine giden merdivenleri buldum ve kısa bir yürüyüşten sonra soluğu ünlü Hashem Lokantası’nda aldım. Sokağa atılmış masalardan birine kurulup basit tabaklarda gelen humus ve falafeli yemeye başladım. Çatal kaşık beklemeyin, burada her şey yassı ekmekler kullanılarak elle yeniyor. 1.5 dinar ödediğim yemeğimle (1 Ürdün Dinarı=2.50 TL) pek güzel doymuş bir halde etrafı seyreyleyerek yürümeye başladım.
Baharatçı dükkanları, butikler ve Kapalıçarşı ile kıyas kabul etmeyecek kadar ufak kuyumcular çarşısını geçtikten sonra Arap dünyası için çok önemli bir yere geldim. 1930 yılnda Kudüs’te kurulan ve savaş nedeniyle merkezi 1948’de Amman’a taşınan Arab Bank, Arap dünyasının ilk ve en yaygın şube ağına sahip özel bankası. Bankayla işim olmadığından kendimi nefis bir künefeyle ödüllendirmek üzere yan sokaktaki Ürdün’ün ünlü tatlıcısı Habibah’ın önündeki sıraya girdim. Yarım dinar ödeyip plastik tabakta aldığım ılık künefe tam ihtiyaç duyduğum şeydi doğrusu. Tatlımı yedikten sonra Ürdün’ün en önemli kalıntılarından olan Roma Tiyatrosu’na doğru yürürken 1946’da babasının açtığı dükkanda halis kahve satan Abu Azz ile tanıştım, ikram ettiği bol kakuleli Arap kahvesini içip midemi rahatlattım. Yolculuğumun sonunda dostlarıma hediye etmek üzere ondan kakuleli kahve ve özel bir zahter alacaktım ancak o gün güneş batmadan 138-161 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun kralı olan Antoninus Pius tarafından yaptırılan tiyatroyu ve hemen tiyatronun kenarındaki Ürdün Gelenekleri Müzesi’ni gezmek istiyordum.
Amman, Ürdün’ü ziyaret edenlerin fazla vakit geçirdiği bir kent değil ancak sabırlı gezgine sunacağı pek çok armağan var. Önümüzdeki hafta anlatacağım Petra, Ürdün’ün göz bebeği, mozaikleriyle Madaba, şifalı çamuru ve dünyanın en yoğun tuz oranına sahip olan ve şaşırtıcı fotoğraf kareleri sunan Lut Gölü... Bitmedi! En iyi korunmuş Roma kalıntılarından birine sahip Jerash, ıssızlığın ortasındaki çöl kaleleri, sonsuzluk hissi veren Wadi Rum gibi gezgine unutulmaz görsel şölen sunan nice yer ve esere sahip bir ülke Ürdün ancak bu ülkeyi tanımak isteyen herkesin yolu ille de Amman’a düşmeli.
SİZE SEVGİYLE KUCAK AÇIYORLAR
ÜRDÜN’DE tanıştığınız herkes gururla: “Welcome to Jordan” diyecek size, Ürdün’e hoşgeldiniz! Türk vatandaşlarının vizesiz olarak girebildiği Ürdün’ün halkı size sevgiyle kucak açacaktır, buna şüphe yok. Amman çok modern bir kent, her tür konaklama, restoran ve alışveriş imkanı var. Halkın yaşantısını görmek için yazıda anlattığım ‘downtown’ denen eski şehir merkezine, üst tabakanın zenginliğini gözlemlemek için Abdoun bölgesine ve bu bölgedeki ünlü alışveriş merkezlerine gidebilirsiniz.
RAINBOW CADDESİ’NE MUTLAKA GİDİN
JORDAN River Foundation, Wild Jordan, Orjan Sabun Evi, karının bir kısmını ihtiyaç sahibi Ürdünlü öğrenciler için kurulan fona bağışlayan Jordan Craft Center uğrayabileceğiniz yerlerden sadece birkaçı. Bunlardan ilk üçü ünlü Rainbow Caddesi’nde. Yolunuz bu caddeye düşerse yine aynı caddedeki Sufra, eski bir Amman evinde Ürdün mutfağının en güzel lezzetlerini sunuyor. Yaz aylarında serin ve ferah bahçesinde hizmet veren restoranın fiyatları çok uygun değil ancak Ürdün kültürünün zenginliğini tattıran mekanlardan.
HER EVİN MUTFAĞINDA MENSEF YAPILIYOR
ÜRDÜN’ÜN milli yemeği, gururu ‘mensef’. Bedeviler ve köklü şehirli aileler de özel günlerde mutlaka mensef hazırlıyor. Ürdünlü arkadaşlarıma göre restoranlarda mensef yenmemeli çünkü seçilen etin bile önemi büyük bu yemeğin hazırlığında. Kurut benzeri yoğurt sosunda pişirilmiş kuzu eti ve pilavdan oluşan bu yemeğin dışında Ortadoğu mutfaklarından bildiğimiz humus, falafel, ful, çeşitli salatalar, mezeler ve hamurişlerinden oluşan Ürdün mutfağı komşu mutfaklardan fazlasıyla etkilenmiş. Renkli ve etkileyici bir Ürdün sofrasından kalkmadan bir ‘ahva beyda’ sipariş edin. Ne olduğunu söylemeyeyim, sürpriz olsun!