S-400’lerin nasıl bir savunma sistemi olduğunu, uzunca bir süredir zaman zaman yazar ve konuşuruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi bu barışın ve milli güvenliğinin teminatı bir anlaşma olarak tarihimize geçtiği açıktır. Küresel ölçekten dünyadaki olaylara bakarak S-400 ve benzeri anlaşmaları okursak, sanırım olayın değerini daha fazla anlamış olacağız.
Yeni tarih yazılması dönemindeyiz ve içinde bulunduğumuz çağ; yeni ortaklar, yeni stratejiler, yeni masanın kurulmasını öngörmekte ve yeni paylaşımların taraflarının kimliğinin belirlendiği detayları barındırmakta.
Türkiye sadece içinde bulunduğumuz zaman diliminin taleplerine göre değil, daha da ileriye bakarak hareket alanı hedeflendiği açıktır. S-400’lere yönelik dışarıdan adeta şizofren saldırıların yanı sıra, içeriden ciddi ciddi akıllarına saygı duyduğumuz bazı akademisyen, yazar, yorumcu, siyasetçi itirazlarını duymak ve neredeyse “Türkiye yapmaz, yaptırmazlar, yapamaz” gibi tespitler ile U dönüşü niteliğinde çareler arayışıyla karşımıza çıktı. Acı çok acı! Doğrudur, Türkiye’nin bu cesur duruşu, muhakkak ki siyaseten yaptırım ve baskı gibi durumlara muhatap edileceğimizin de işareti gibi. Lakin devlet dediğimiz mekanizma, her türlü adımlarını atarken artı ve eksiler ile hesap ederek adım attığı da nettir. Türkiye gibi geçmişi, devlet geleneği ve millet olarak dirayetli karaktere sahip duruşunu da, kimse göz ardı etmemelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayeti, uzak mesafeli siyaset inşa etme kabiliyeti, derin zekâsı ile bu olayın rengini ve geleceğini Türkiye’ye yakışır noktaya taşıdığı açıktır. Eğer bu küresel stratejilerin belirlendiği, krizlerin tırmandığı ve bu krizlerden kalıcı çözüm üretme döneminde Erdoğan gibi bir zekâ ülke yönetiminde olmasaydı, şimdi geldiğimiz noktaya varmamız zor, belki de mümkün olmayacaktır.
Türkiye, kendi elindeki alternatifleri çoğaltma ve çeşitlendirme döneminde. Lakin bu dönemi yapılandıracak akla ve dirayete ihtiyaç olduğu ortadadır. S-400’ler gibi muazzam savunma sistemine sahip olmak, Erdoğan gibi muazzam cesaret ve akıl barındırmasını talep etmekte.
Barış isteyen, savaşa hazır olmalıdır. Barışın teminatı, esasında savaşa hazırlıkla belirlenir. Dünya tarihinde bunun yüzlerce örnekleri söz konusudur.
“ABD ne yapar” diye yazar, çizer hatta yorumlarız. İleride yaşayarak göreceğiz. Lakin şu bir gerçekliktir ki, “kim ne yaparsa yapmasını” değil, “bu durumda biz ne üretip üretmeyeceğimizi” düşünmek zorundayız.
S-400 anlaşması, ileride kendimizin bu ve benzeri ürünleri üretebileceğimiz kabiliyetimizi de devreye soktuğu açıktır. Sadece bugünden değil, 100 yıllık hatta 500 yıllık perspektiften bakarak yolumuzu belirlememiz, zorunluluğumuzdur! Olaylara bu zekâ ile bakabilenler, Erdoğan gibi dirayetli durarak, milli çıkarları kollayabilen ve hedefe vardırabilenler, yeni tarihin satırlarını yazanlar olacaktır.