Ukrayna meselesiyle Rusya’nın yeniden eski Sovyetler Birliği hayallerinin alevlendiğini gördük. Bu yeni bir hayal değildi ve Rusya’nın bu konumu için her şeyi riske edebileceğini yazmıştım. Mesele hayalin gerçekleşmesi için ya konjonktür oluşturmak ya da konjnktürü değerlendirmektir. Putin aynen bunu yapmaktadır. Zaman zaman konjonktürü oluşturuyor, zaman zaman oluşmuş konjonktürü kullanıyor.
Rusya her ne kadar da ABD patronluğundaki Batı baskısından rahatsız olsa da, okunmalı bir durum söz konusudur. Bu Rusya var ya, hiç baskı sevmez. Baskı oluşturuldukça, içten yeniden monolit oluyor daha da sertleşiyor.
Putin bu durumu kendi lehinde kamuoyu oluşturmak için ustalıkla kullanmaktadır. Büyük olduğu kadar, kontrolü zor bir ülkedir Rusya. Rusya’nın ekonomik olarak zenginliği, yeni memurlarının oligarka dönüşmesini sağlasa da, imparatorluğu yeniden oluşturma konusunda hiç şakaya gelecek gibi değiller. Gerçi eski sovyet coğrafyasında memurların iş adamlarını özendirecek kadar zengin olması, işin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Bu da bu coğrafyadaki yönetimleri sevimsiz hale getiren, onlarla ortaklık edenleri ise hedef haline getiren bir durumdur.
Rusya’da farklı etnik kimlikler yaşasa da, devletin en tepesine Rus olmayan yükselemez ve bu durum, yazılmayan derin devlet anlayışıdır.
Batının dikte ettiği demokrasi yerine, kendi toplumuna uyan demokrasi anlayışını benimsemektedir. Halkı ise bu durumdan rahatsız değil.
Putin tam bir devlet milliyetçisidir, aynen kendi halkı gibi! Zaten bu yüzden Batının demokrasi çağrıları halkta tam anlamıyla yankı bulmuyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda tam 9 ay boyunca Petersburg (eski sovyet adıyla Leningrat) Hitler Almanya’sının ablukasında kaldı. Açlıktan sokaklardaki kedi köpekler yenilmeye başlandı. Salgın hastalıklara rağmen, meşhur Bolşoy Tiyatrosunda operayı dinlemeye giden entelijansiya Batıyı şaşkına çevirdi.
Doğrudur; aynı entelijansiya, Putin’e karşı seslerini çıkartmaktan korkmuyor. Ukrayna için özür dileyen sanatçısı, edebiyatçısı, yazarı, gazetecisi ziyadesiyle boy göstermektedir. Kırımın referandumla Rusya’ya bağlanmasını, “Putin’in işgali” olarak gören ve bunun için safını Ukrayna halkının yanında belirleyen bir aydın profilinin de varlığı söz konusudur. Ama Rus halkının büyük bir çoğunluğu; Putin’in büyük Rusya kurma, yeniden güç merkezi olma çabasını “kahramanlık” olarak görmektedir.
Batının baskılarının bir tek olumlu tarafı vardır. Her zaman “kabadayı” tarzını benimseyen Rusya; Batının baskıları sayesinde daha diplomatik bir dil kullanmaya başladı ve daha ılımlı bir devlet anlayışını benimser oldu.
Sert bir insan olan Putin; daha doğru kelimeler kullanmak için bazen zorlandığını da gizleyemiyor.
Putin; Batıya esas dersi kışın verecek gibi duruyor. Gerçi Ukrayna meselesinde ateşkes sağlansa da, halen içerideki milliyetçi gruplar Putin’e “zaman tanıma” diye baskı yapmaktadır. Ruslara göre Ukrayna sınıra silah ve ordu toplamakta. Bu ateşkes Ukrayna için “zaman kazanma fırsatı” oldu gibi algılayanlar da var. Lakin Rusya Ukrayna’da ölüm kalım savaşı verse bile, kendi sınırlarına NATO’nun gelmesine izin vermeyecek. Batı ise, Rusya ile her iki dünya savaşını da yaşamasına rağmen halen O’nu öğrenememiş görünmektedir. Rusya’da, eski sovyet coğrafyasından gelen milyonlar yaşamaktadır. Evine, çoluğuna, çocuğuna Rusya’dan kazandığı parayla bakmaktadır. Eski sovyet cumhuriyetlerinden gelip iş arayan insanların, ekmek parası için geldiği ve eli boş geriye dönmediği tek yer Rusya’dır, ne Batı’dır, ne de Doğu’dur! Onun içindir ki, insanlar Rusya meselesini sadece korktuğu için değil, hem de ekmeği için düşünür. Batının sunduğu demokrasi felsefesi karın doyurmadığı için, Rusya kendi hinterlandı gibi tanımladığı coğrafyada daha avantajlı durumdadır. Bu da Rusya’yı cazibe merkezi haline getirir. Lakin insanlar güvenliklerinin güvence altında olmadığını da biliyor. Çünkü Rusya da para kazanmak kolay olduğu kadar, onu bir anda kaybetmek de kolaydır. Ülkenin büyüklüğü ve oligarşik yapı, bu durumun sorun olarak algılanmamasına yardım ediyor.
Rusya’ya bakarken sosyolojik katmanlar analiz edilmeli ve Rusya’nın her iki dünya savaşından da zaferle çıkma nedenleri gözardı edilmemelidir.