Rusya uçaklarının tekrar Türkiye sınırlarını ihlal etmesinin ardından, Rusya Savunma Bakanlığı’nın bunu yalanlaması, Türkiye’nin bu konuyu asılsız ve propaganda amaçlı yaptığını iddia etmesi, topyekûn Putin’in zekâ sorununun göstergesidir.
Putin; tarihe Rusya’nın 1. Petro’su gibi girmeyi çok istiyor. Lakin tarihe, Petro gibi kurucu değil, dağıtıcı bir lider olarak gireceğini görmemek mümkün değildir.
Israrla Türkiye’yi bu provokasyonlarla savaşa itiyor. Çünkü Rusya’daki çöküşü, yeni bir savaşla ört bas etmek istiyor ve sadece ört bas değildir meselesi. Yeni savaşı, yeni alanlara hâkimiyet kurma fırsatı olarak görmektedir.
Röportajlarının birinde şöyle bir cümle kullanmıştı Putin;
“Saint Petersburg sokakları bana bir şeyi öğretti. Eğer savaş kaçınılmaz ise, o zaman ilk taarruzu sen yapacaksın.”
Bu cümle esasında Putin’in özünü ortaya koymakta. “Petersburg sokakları” ifadesini doğru okumak lazım. Bu şehir büyük imparatorluğun zamanında başkenti ve halen Rusya’nın önemli entelektüel kesiminin başkenti olmakla birlikte hem de kriminal niteliği ile kara dünyanın kavga ve sonsuz düşmanlıklarının da şehridir. Putin’in yetiştiği muhit ise büyük imparatorluğun ve entelektüel kesimin şehrinin ruhuna değil, o kriminal ruhlu sokakların aynasıdır. Bu cümle, tamamen kriminal yöntemleri ve kavgaları hayat tarzı edindiğinin işaretidir.
Türkiye’yi sürekli kavgaya sürükleme hevesi, uçaklarla provokasyonlar ve Türkiye’ye kin kusması, hepsinin bir anlamı vardır.
Türkiye’nin ağır duruşu, ciddi devlet refleksi benimsemesi, Erdoğan’ın devlet adamlığı zekâsı ve Putin’i cebinden çıkaracak strateji kafası, Putin’in oyununun uzun zamandır yapmak isteyip de yapamadığını çürütmektedir.
Türkiye’nin hava sahasını tekrar ihlal etmesi ve bunu yalanlaması da, Putin’in o bahsettiği sokak kafasının ürünüdür.
Suriye’de Esad’ı tutmayı ve bu bölgede PKK kantonu kurmayı hedefliyor Rusya. Bu duruşu ileride İran’la arasını açacak gibi.
Rusya’nın bu deliliğinin arkasında ABD’nin payının olduğunu da okumaktayız.
Amerika; bir taraftan Rusya’yı sahaya indirerek zayıflatmak, diğer taraftan kendinin isteyip edemediğini Rusya’nın eliyle denemektedir.
Olayları geniş perspektiften görebilirsek, meseleyi medeniyetler arası savaş konseptinde değerlendirmemiz lazım.
“İslam dünyasının bulunduğu yer ve bu büyük medeniyetin uyanışı, beraberinde neyi getirebilir?” sorusuna cevap bulursak, esas bu bölgede diktatörce yönetimleri kimlerin desteklediğini, neden savaşların hiç bitmediğini, neden radikal güçlerin kökünün kurutulmadığını ve terör örgütlerinin durmadan kılıf değiştirdiğini anlayacağız.
Bu coğrafyanın tek umudu olan Türkiye’yi kendi sorunlarıyla baş başa bırakma çabasının, Erdoğan düşmanlığının altında yatan esas niyetin ne olduğunu, bu pencereden baktığımızda net anlıyoruz!
Rusya’nın Türkiye’ye karşı tutumunu ve Putin’in siyasi zekâ sorununun getireceği her vakayı da bu tablo üzerinden değerlendirmemiz şarttır. Kızıl Elma ülküsünün varacağı son noktayı, isterseniz bir daha gözden geçirelim. İslam coğrafyasının geleceğinin neden Müslümanlara bırakılmak istenmediğini, neden diktatörlerle yönetilmesinin arzu edildiğini, bu coğrafyanın halklarından çalınan paraların saklandığı yerlerin neden Batı olduğunu, buna izin veren Batı’nın neden daha sonra diktatör ortaklarını Kaddafi gibi yok ettiğini anlamak için önemli noktadır.
Kızıl Elma mefkûresini yeniden dirilttiğimiz gün, her şeye rağmen başardığımız gün olacaktır...