Reyhanlı’da gerçekleşen saldırı arkasında her kim olursa olsun, hangi mesaj verilmeye çalışılırsa çalışılsın, Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye ve bölge için artık ciddi bir tehdit oluşturduğunu gösteriyor. Eğer sorun çözülmezse, iç savaş sürerse Lübnan ve Ürdün’ün çökmesi, İran ve İsrail’in karşı karşıya kalması kaçınılmaz. Çıkacak karışıklıktan Türkiye’nin daha derinden etkilenmemesi imkânsız.
Ayrıca sorunun küresel boyutları da var. Rusya kendisine yakın Baas rejimini feda etmeye hiç hazır değil. Moskova daha önce ısmarlanmış S-300 hava savunma sistemlerini yakında Şam’a teslim edeceğini söylüyor. Esad’sız bir diplomatik çözümü ağzına almıyor. Amerika ise Suriye yüzünden Rusya ile gerilim yaşamak istemiyor.
***
Savaş sürerse bütün bölge dengelerinin sarsılması, hatta küresel krizlerin çıkması bile mümkün. Savaşın bitmesi içinse ya diplomatik çabaların yoğunlaşması ve savaşan tarafların sponsorlarının belli bir çözüm yöntemi üstünde uzlaşması gerekecek ya da taraflar arasındaki statükonun sarsılması, dengenin taraflardan biri lehine bozulması için askeri destek verilmesi.
İkinci alternatifin benimsenmesi halinde, Türkiye’nin bir süredir dillendirdiği uçuşa yasak bölge oluşturulması, sınırlı da olsa askeri bir müdahalenin yapılması ve muhalif güçlerin silahlandırılması gibi tedbirler gündeme geleceğe benzer. Ancak Obama yönetimi bilindiği kadarıyla bu tedbirlerden hiçbirine sıcak bakmıyor, kendince makul gerekçelerle Suriye’ye müdahale etmek istemiyor.
Eğer Türkiye askeri tedbir konusunda ısrarcı olursa, müdahalenin faturasını ödemek zorunda kalabilir. Obama yönetimi Başbakan Erdoğan ve ekibine sizin arkanızdayız deyip ülkesini geri plana çekebilir, vesayet ve vekâletle savaş dışı kalmaya çalışabilir. Böylesi bir senaryoda ise ne Katar, ne de Suudi Arabistan yer almak ister.
Türkiye Suriye’ye başarıyla müdahale edip, bu ülkedeki rejimi devirse dahi çok ağır bir bedel ödemek zorunda kalır. Ekonomisi, siyaseti ve diplomasisi ciddi sarsıntı geçirir. Saplanacağı Suriye bataklığından kolay kolay çıkamaz. Arap dünyasıyla ilişkileri bozulur. İlk bombardımandan sonra Avrupalı müttefiklerimiz savaş suçu işlendiğini iddia eder. Rusya ile bütün bağlar kopar. İran ile olan ilişkiler tamamen gerilir.
Zaten tüm bu ve benzeri sonuçlar iktidar tarafından öngörüldüğü için de Başbakan Erdoğan ve diğer bakanların yaptığı açıklamalar son derece ölçülü ve dikkatli oldu, Türkiye’nin maceraya sürüklenemeyeceği vurgulandı. Ankara, tek başına müdahale yerine BM Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirmeye çalışıyor ve dünya kamuoyunun vicdanına hitap ediyor.
Reyhanlı’ya karşılık orantılı ama şiddetli bir cevap Ankara tarafından mutlaka verilecektir. Fakat sorun verilecek cevapta değil, istikrarsızlığın sürmesindedir. Türkiye tarafından verilecek hiçbir cevap sorunun çözülmesine, dengenin Suriye muhalefeti lehine değişmesine yardımcı olmayacaktır. Şartlar da Libya’daki gibi bir müdahale elverişli bulunmadığı için Türkiye Washington’a temelde diplomasi konuşmaya gitmektedir.
***
Kerry-Lavrov görüşmesi sonrasında yapılan açıklamalar, Cameron’un Moskova temasları, Netanyahu’nun Çin ziyareti eminim ki Ankara’da bizlerden çok daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiş, Rusya vetosuna rağmen müttefiklerimizin müdahaleye kalkışmayacağı anlaşılmıştır. Kamuoyunun da bu yönde hazırlanması, Başbakan’ın Washington ziyaretinden mucize beklememesi sağlanmalıdır.
Unutmayalım ki bizim için önemli olan artık kontrolden çıkmaya başlayan, giderek daha fazla bölgesel boyut kazanan Suriye sorununun bir an önce istikrara kavuşmasıdır. Bizim için en iyi çözüm doğal olarak Baas rejiminin tasfiye edildiği, İran’ın etkisinin azaldığı, Rusya’nın devre dışı kaldığı bir çözümdür. Ama her çözüm aynı zamanda bir uzlaşma içerir ve her beklentinin karşılanacağı anlamına gelmez...