Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasına yeniden hakimiyet arzusu ciddi bir misyon konumuna geldi.
Ukrayna’da olup bitenleri analiz edince ve halen Ukrayna’nın ya federatif yapıya geçmesini ya da ikiye parçalanmasını öngören yapısına yönelik siyaset üreten Rusya’nın bölgedeki taraftarlarının acımasız tavırları aslında Rusya’nın dünyaya mesajı olarak algılanmalıdır.
Batı durmadan Rusya’ya yaptırımları gündeme getirmekle ve bazı isimlerin banka hesapları ve Avrupa’ya gitmelerini engelleyen yasakları gündeme getirmekle Rusya’ya baskı yaptığını zannetmesi, Batının halen Rusya’nın sosyolojik dokusunu sonuna kadar okuyamaması gibi yorumlanmalıdır.
Putin’e uygulanan baskı karşısında, O da eski Sovyet coğrafyasına yeni baskı modelleri oluşturmakta ve bu baskının esas hedefi Batıdır. Bu olayların paralelinde eski Sovyet coğrafyasındaki bağımsız ülkelerde yaşayan etnik Ruslara ve o ülkedeki Rus dilinde eğitim görmüş insanları da kapsayan çağrısı dikkat çekecek kadar ilginçtir.
Rusya bu insanlara Rus vatandaşlığını kolaylaştıran yeni bir politika üretti ve çağrısı aynen şöyle; “kim kendi ülkesinin vatandaşlığının yanı sıra Rusya vatandaşı olmak istiyorsa derhal müracaat etsin” ve Rusya bu müracaatı hemen dikkate alarak “Rusya vatandaşlığı” vereceğini söylüyor.
Rusya’nın bu hamlesi ciddi anlamda ürkütücüdür. Orta Asya, Güney Kafkasya, Moldova, Beyaz Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde bu çağrıya sıcak bakan Rus kökenli insanların olması tuhaf değil. Lakin ilginç tarafı bu çağrıya Özbek, Gürcü, Azerbaycan, Kazak ve diğer bölge halklarının temsilcisi bireylerde oluşmaya başladı ve bu ülkelerin ulusal güvenliği açısından korkunç bir durum olarak nitelendirilmelidir.
Kırım olaylarıyla kolayca referandumu kazanan Rusya; anladı ki, bu coğrafyadaki etnik Ruslar ve siyaseten kendini Rusya yanlısı hisseden o ülkelerin insanları ile Rus ordusunun yapamayacağı kadar etkiyi oluşturmak mümkün.
Tabii ki bu coğrafyadaki ülkeler Rusya ile ilişkilerinde geçmişe dayanan bağlantı ve entegrasyonu dikkate alarak ipleri koparmamaya gayret ediyor ve bu doğru yöntemdir. Lakin bu ilişkiler yeni düzenin kurulmasına yol açan olayın sadece “Rusya ile ilişkiler iyi olmalıdır” felsefesinden çıkıyor ve Rusya’nın etkisi altına giren yeni Rusya merkezli bir düzen oluşturmaktadır. İşin tehdit kısmı da burada saklı.
İşin en tuhaf tarafı ise eski Sovyet coğrafyası ülkelerindeki yöneticiler halen Rusya’nın bu çağrısına karşı bir atak yapmamakta. Örneğin; eğer böyle bir çağrı Batıdan gelmiş olsaydı Özbekistan Cumhurbaşkanı şöyle bir reaksiyon verecektir: Özbek vatandaşı olan biri böyle bir çağrıya istekli davranarak Rus vatandaşlığı alma gayretine girerse derhal Özbekistan vatandaşlığından çıkarılacak. Bu tutumu diğer ülkelerde kendine has siyaset diliyle oluşturacaktır. Lakin günlerdir Rusya’dan gelen bu mesaja kimsenin gıkı çıkmamakta. En dehşetlisi ise bu toplumlarda bir zamanlar Rusya ile savaşan, bağımsızlık mücadelesine giren kitlelerden bile olumlu bakanların sayısı artmaktadır.
Rus askeri birlikleri; Azerbaycan’dan merhum Ebulfez Elçibey Cumhurbaşkanlığı döneminde çıkartılmıştır. Zamanında Ebulfez Elçibey ekibinden olup Rusya’ya karşı tavrı ile bilinen ve şuan parlamentoda milletvekilliği görevini ifa eden Siyasi Parti Genel Başkanı olan ve Türkiye Hükümeti aleyhinde “kravatlı mollalardan Azerbaycan’a fayda gelmez” diyecek kadar da küstahlaşan şahıs (ismini yazmaya ihtiyaç duymadığım), Rus askeri birliklerinin geri getirilmesi teklifini parlamentoda dile getirecek kadar işi ciddiye bindirmiştir. Bu durum Türkiye’nin ivedilikle harekete geçmesi gerektiğinin sinyalini vermektedir. Bu coğrafyada Türkiye ile ilişkileri sadece hamaset ve duygular üzerinden yürütülmesini arzu eden yönetici kavramının olduğunu dikkatten kaçırmamak lazım. Türkiye’nin bölgede Rusya ile yüzleşeceği kaçınılmazdır. Türkiye’nin bu coğrafyaya yönelik siyasetinin ekonomik bağlarla ilintilenmesi oldukça doğal ve doğru. Ama bu bağlar sadece bu ilintilerle devam ederse sosyolojideki bağların kaybedilmesi söz konusudur. Türkiye’nin böyle bir kayba ne lüksü ne de zamanı vardır. Rusya’nın ve özellikle Putin’in siyaset tavrı bir şeyi ispatlamış oldu; “büyük menfaatler savaşmadan kazanılmıyor”.