Rusya’nın görsel medyası bir kaç haftadır Osmanlı tarihini sözde araştırmaya ve seyirciyi açıktan yönlendirmeye başladı. Yeni Türkiye’nin kendine göre hedefleri olduğunu büyüyen Türkiye’nin yeni Osmanlı hayallerini gerçekleştirme çabalarını durmadan topluma empoze ediyor. Özellikle Rusya devlet televizyonu bu konuya ciddi merak saldı.
Bu yapılırken de Türkiye medyasından Taha Akyol, Sedat Laçiner gibi yazarların yorumlarına dikkat çekiliyor.
Rusya medyası devlet milliyetçiliği konusunda pek başarılıdır. Rusya’nın millliyetçi siyasi partileri için de şimdiki Türkiye ciddi tehdit unsuru olarak belirtilmektedir.
Bunu yaparken ise esasen ‘Yeniden Osmanlı doğuyormu acaba’ sorusu topluma aktarılmaktadır. Dikkatimi çeken odurki önceki yıllarda Rusya medyasında Türkiye bu kadar sık gündeme gelen bir konu değildi. Bu gün Türkiye sosyolojik olarak araştırılıyor. Ve Türkiye’nin içerisindeki siyasi polemikler bile Rus siyasetçilerin araştırdığı konu haline geldi.
Rusya medyasında Başbakan Erdoğan’ın her adımı, her beyanı içerisinde ne gibi mesaj var diye tartışılıyor.
Oysa Türkiye medyasında örneğin Rusya’ya yönelik analizler bazı istisnalar hariç pek araştırılmıyor. Oldukça anlamlıdır. Bu farkın yaklaşımları anladıkça ciddi sorun olduğunu görmekteyiz.
Neden sorun peki?
Rusya’nın Türkiye’nin ilgi alanına ait olan coğrafyada etkili olduğunu biliyoruz. Rusya için bu anlamda güçlenen Türkiye, Yeni Osmanlı tedirginliği yaratmaktadır. Her ne kadar Türkiye siyasetçileri böyle bir hedeflerinin olmadığını söylese de nafile. Ruslar için Başbakan Erdoğan’ın ecdad kavramını topluma sunmasını insanların yeniden bu konuya heyecan duymasını tetiklediği yorumlarını yapmaktadır.
Rusya medyasında sık sık Türkiye’nin İslami değerleri de tartışılmaktadır. Doğrudur Osmanlı İmparatorluğu’nu ciddi uslüpla eleştirilse de Cumhuriyet dönemi için tarihe adil yaklaşabiliyorlar. Atatürk’e saygıda kusur edilmemektedir. İşin kötü tarafı durmadan Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi karşı karşıya koyulmaktadır. Birini döverken diğerine hoşgörüyle bakılıyor, dengeyi bozmamaya gayret eden zihiyet sözkonusu. Bu durumda istinad ettiklerinoktanın Türkiye medyası tarihçi ve siyasilerinin olduğunu da dikkatinize sunmakta yarar vardır.
Rusya kendi üslubunu Türkiye’ye bakarak düzeltmeye başlamıştır. Mesela Rusya’dan eski Sovyet coğrafyasına, oradaki halklara sevgi içeren beyanlar verilmeye başlandı. Gerçi pek samimi gözükmese de bunu yapması aynen Türkiye’yi tekrarlaması dikkat çekicidir. Çünkü aynı coğrafyanın içerisinde etnik çatışmayı tetikleyen eylemlere de devam etmektedir. Örneğin Moldova’dan çıkan milliyetçi seslere veya Rusya’nın politikalarını eleştiren açıklamalara hemen Dnestryanı (Moldova ile ihtilaflı bölge) sorununu yeniden gündeme getirme tehdidini sunmaktadır.
Çar Rusyası daha sonra Sovyet Rusyası’nın işgal politikalarını ‘oradaki halkları davet etti, öyle gittik oralara’ açıklaması yaparken Osmanlı’yı işgalci olarak belirlemek bir taraftan komik diger taraftan ise asıl niyeti ortaya koymaktadır.
Bu coğrafyada herkeste, Rusya yine ortalığı birbirine katacak tedirginliği halen sürmektedir.
Gerçi Rusya ile Türkiye’nin ilişkilerinin iyi olması oldukcç önemlidir. Bu anlamda dikkata alınan hesaba katılan, biraz da ihtiyat edilen Türkiye söz konusuyken ilişkilerde Türkiye’nin tavrı anlam taşımaktadır.
Bunları yazarken Türkiye’de bu konuların pek gündeme gelmemesi dikkatimi çekmektedir. Medya ve akademisyenlerin bu konuya dikkati hayati önem taşımaktadır. Strateji araştırma kurumları ve siyasi partilerin strateji birimleri bu konuyu dikkata almak zorundalar. Aksi takdirde kayıp olur. “Rusya’dan bana ne diyen” fikir sahiplerini ise anlamakta zorluk çekiyorum ayrıca.
Rusya için Türkiye ciddi devlet olarak tanımlanıyor. Gerçi Rusya’da aksini ispat etmeye gayret edenler de az değil. Meselenin üzücü tarafı odur ki Türkiye’nin içerisinden de farklı Türkiye’yi küçük gören sesler duyulmaktadır. Bunun sadece üzücü değil facia bir durum olduğunun da altını çizmek istiyorum.