Rusya’nın Demirtaş’a gösterdiği ilginin altında yatan esas niyetin, Türkiye’nin rahatını bozmak ve gözdağı vermek olduğu anlaşıldı.
Demirtaş bu ziyaretini, çok önemli bir durum olarak sunmaya çalışsa da, gerçek şu ki; kendisine yönelik baskıların ve yaptırımların olduğu bir devletin, Türkiye gibi önemli bir devlete parmak silkeleme gayreti, iç dengeyi koruma amacından başka bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla Demirtaş’ın, kullanılan bir piyon olarak rol üstlendiğini de hesaba katmamız lazım.
Rusya’dan aldığım son bilgileri birazcık analiz ettiğimizde anlaşılan şu ki; Putin’in bu haydut tutumunu, Rusya’daki ciddi çevreler, hâkimiyetteki siyasi elit tabakanın önemli bir kısmı kabul etmemektedir. Bunu önümüzdeki sene içinde, açıktan da duyacağız gibi bir durum söz konusudur.
Rusya’daki insanların, cebinde olan üç beş kuruş, şimdilik büyük itiraz dalgalarının önüne geçmekte. Bu böyle devam ederse, Rusya’daki vatandaşların bir sene dolmadan, Putin’den hesap soracakları artık görünmektedir. Putin bunu iyi anladığı için, olayı vatan savunması tezli, yalan bir operasyon içine sokmaktadır.
Putin’in her yaptığını sorgusuz kabul eden Rusya toplumu, “bizim Suriye’de ne işimiz var” demeye başladı. Hatta Kırım’ın işgalini kahramanlık olarak gören Rus toplumunun belli kesimi, “kendimiz zor durumdayken, neden Kırım’ı aldık. Bu saçmalık kime lazım” diye söylenmeye başladı.
Lavrov’un Demirtaş’ı kabul ederkenki yüz ifadesi ve el hareketlerini, inceden inceye gözden geçirdim. Tüm vücut diliyle Lavrov’un, Demirtaş’ı ne kadar aşağıladığını anlamak için, Rus karakterini birazcık bilmek yeterli.
Kendisi bataklığa batmakta Putin’in, Demirtaş’a verebileceği, olsa olsa bu bataklıkta kendisiyle birlikte misafirlik olur. Demirtaş’ın bu ziyaret sonrası, Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik beyanlarda bulunmasını da, Moskova’dan aldığı cesarete bağlamak lazım.
Rusya’da, Demirtaş’a HDP temsilciliği verilmedi. Çünkü Rusya’nın kanunlarına göre, başka bir ülkenin siyasi partisi Rusya’da temsilcilik açamıyor. Fakat hali hazırda Rusya’nın, PKK’ya verdiği desteği de bilmeyen yok! Bu durumda da, zaten HDP’nin bir temsilcilik açmasına gerek kalmıyor. Moskova önümüzdeki aylarda öyle kritik bir aşamaya girmiş olacak ki, Türkiye ile durumunun normalleşmesine kendisi gayret edecek ve ilişkilerimizin normalleşme ihtimalini göz önünde tutarak, HDP’ye temsilcilik vermemesini de, bir koz olarak kullanacaktır Rusya.
Putin’in artık sınırları zorlayan tarzı, Rusya’da insanlarda rahatsızlık yaratmakta. Bir rektör kalkıp, Türk öğrencilere mobbing uygulamaya destek vermeyebilir. Tataristan Başkanı itiraz edebilir. Önümüzdeki aylarda bu tarz itiraz ve “Putin’in isteklerine cevap vermeyen Rusya toplumu” tablosunu da göreceğiz.
Türkiye’nin ağır başlı duruşu, Putin’in çılgınlığına devlet adabıyla cevap vermesi, Rusya’da aklı başındaki sessiz çoğunluğu düşündürmeye başladı.
Erdoğan hayranlığı, özellikle Müslüman toplumlarında giderek artmakta. Putin bu anti-Türkiye ve anti-Erdoğan propagandasıyla, esasında kendi toplumunun olayı anlamaya çalışmasına hizmet etti. Bu anlama çabasından ise Türkiye lehinde yorumlar arttı.
Gelelim Demirtaş’a...
Rusya’nın herhangi bir partisinin genel başkanı veya sevilen birinin, Rusya’nın sıkıntı yaşadığı bir devletin davetiyle o ülkeye gitmiş olsaydı ve üst düzey biriyle görüşseydi, akıbeti ne olurdu biliyor musunuz? En iyi halde, vatandaşlığı elinden alınıp, sınır dışı edilirdi. En normal halde, vatan hainliği ile hapishaneye atılırdı. En kötü halde, o ülkeye ziyareti sırasında otel odasında ölü bulunurdu. “Rusya tarzı” budur.
Demirtaş’a bu kadar saygıdeğer konum yakıştıran, siyaseten muhatap eden, meclisinde bulunmasını ülkesine katkı olarak gören bir Türkiye Devleti’ne tekrar bir bakması lazım. Kürt halkına ihanet olarak gördüğüm bu tutumundan, ne kendisine, ne de Kürtlere bir fayda gelmez. Ha, eğer “Türkiye’yi sırtından vuracağım” diyorsa, burada da anlaması gereken bir gerçek vardır. Türkiye’yi yem ettirmeyecek olanlar, sadece Anadolu’muzun kahraman Türk-Kürt evlatları değil, Çanakkale’de olduğu gibi, Türkiye’ye sonsuz aşkı olan, kaderini Türkiye’ye bağlayan, Türkistan’ın da içerisinde olduğu koca bir İslam Âlemi vardır. Bu arada bu coğrafyadaki kahraman kandaşlarımızın ve dindaşlarımızın büyük bir kısmının, Rusya’nın sınırları içerisinde olduğunu da unutmamak lazım...