Rus Devlet Başkanı Putin, geçenlerde “Bizi Yugoslavya gibi parçalamak istiyorlar ama muvaffak olamayacaklar” diye bir beyanda bulundu.
Batı, Rusya’yı bayağı kendine tehdit görmeye başladı. Enerji bağımlılığının artmasıyla, ilerleyen zamanlarda Avrupa’nın, “Rusyanın dolaylı kontrolüne geçeceği” öngörüsünü söyleyebiliriz.
Rusya zaten bu doğrultuda, Ukrayna olaylarına kadar hareket halindeydi.
Avrupa’da birtakım medya kurumlarını bile, çeşitli Rus finans çevreleri almaktaydı. Futbol takımları bile işin içerisindeydi.
Ukrayna öncesi Rusya ile Ukrayna sonrası Rusya arasındaki tabloyu iyice incelememiz lazım.
Ve inceledikçe, ABD’nin Avrupa’yla Rusya arasındaki ısınmaya başlayan ilişkileri, ilerideki hedefleri için “gereksiz” olarak nitelendirdiğini de görmemiz mümkün.
Putin; ABD’ye, Avrupa’yla daha sıcak ilişkiler kurmakla da çember oluşturmak isterken, kendisini aynen kurguladığı çemberin içerisinde buldu. ABD daha ileri bir stratejik hamle yaparak, Rusya’yı Ukrayna krizinin göbeğine itebildi.
Evet aslında Rusya, Ukrayna ile böylesine bir travmanın kendi çıkarlarına uygun olmadığını anlıyordu. Hatta başında Putin, Ukrayna ile Rusyanın karşı karşıya gelmemesi için bazı hamleler de yaptı. Birtakım ılımlı beyanlarda da bulundu. Lakin çarkı geriye çeviremedi.
Yıllar önce ABD’li siyaset uzmanlarının, Rusya’nın ikinci çöküşüne dönük öngörüleri var idi. Hatta Yeltsin döneminde bu bayağı inandırıcı oldu. Daha sonra ABD, Rusya ile farklı stratejiler geliştirmeye başladı. Bunun birtakım nedenleri vardı. Başındaki neden ise ÇİN idi. Çin’i dengede tutmak için Rusya’ya ihtiyaç duyan ABD, denge politikalarıyla nihai hedefini saklayabilmişti.
Doğrudur, küresel sistemin patronu sıfatıyla ABD’yi görmekteyiz. Lakin ABD’nin startejilerinin sadece ‘Amerikan ulusal menfaatlerini’ kendinde ihtiva ettiği için, diğer dünya açısından pek kabul gördüğünü söyleyemiyoruz.
Peki Rusya Yugoslavya gibi çökebilir mi?
ABD’nin daha ilerideki hedefinin bu olduğunu görmemiz zor değil. Hatta Rusya içerisindeki etnik gruplar üzerine çalışmalarını ve İslam’ı kullanmak isteğinin de işaretlerini görmekteyiz.
Rusya, etnik ve dini çatışma için ideal zemindir. Bunu ABD biliyor. Bu zemini oynatması mümkün mü? Evet mümkün! Lakin oynatmadan önce ABD’nin menfaat alanlarındaki Rusya etkisi ve bu alanlara Rusya’nın müdehale kozlarını iyice incelemeliyiz.
ABD’nin girdiği eski Sovyet blokunda ‘Rusya neler yapabilir?’ sualine cevaplar, ABD’nin ne kadar ileriye gidebileceğini de tahmin edebiliyoruz. Artı olarak nükleer varlığı olan Rusya’nın durumunu bu faktör belirleyecektir.
İleride ekonomisi bayağı sarsılacak gibi gözüken Rusya’nın, yeniden daha sert eski gücüne kavuşma isteğini de ABD’nin bu baskıları pekiştirecektir.
ABD Rusya’ya bastıkça, acısını Orta Asya, Kafkasya hissedecektir. Bu baskı Esad’ın bile daha sıkı tutulmasını tetikleyecektir. Bu baskı arttıkça Rusya, İran’ı da kendi stratejilerinin terkibi yapacaktır. Her ne kadar ortak gözükselerde, Rusya İran’a sonuna kadar güvenmiyor. Güvenmediği için de uzun yıllardır İran içine sızdırılan Rusya, etkisini yeniden canlandıracaktır. Rusya çökmemek için herkesin çökmesini sağlayacaktır. Bu bölge için hafife alınmayacak bu durum felaketin başlangıcı olacaktır. İstediği zaman Karabağ’daki savaşı başlatıp, Azerbaycan içerisindeki etnik grupları oynatıp, Orta Asya’da devrimler yaratabilir. Gürcistan’ı parça parça hisselere ayırabilir. Kendisi yeni çöküş yaşamasın diye, eski coğrafyasına geri dönüş ocaklarını alevlendirebilir. Hedefine varmasa bile coğrafyanın felaketini sağlayabilir. Alev kendi ülkesinin içine gelmesin diye, etrafı aleve verebilir. ABD’nin bunu bilmemesi mümkün değil. Ama bundan rahatsız olmayacak kadar coğrafyaya uzaktır. ‘Bu coğrafyanın geleceği değil, menfaatlerinin geleceği nasıl olacak’ sorusuyla siyaset inşa ettiği için ise itibarlı değil.
Peki Türkiye bu durumda ne yapmalı?
Erdoğan bugün ne yapıyorsa, onu yapmalı. Aynen devam etmeli... Meseleye bugünün perspektifinden değil, daha ileri perspektifle bakabilecek stratejilerin dizaynına, ‘Erdoğan cesaretiyle’ imza atmalıdır...