Rusya’nın, Akdeniz’deki kalıcı hale gelme hedefi, hatalı adımlarının da temelini oluşturmakta.
Akdeniz’de kalması, Putin’in iç politikadaki başarı hikâyesinin içeriğini oluşturmakta. Karadeniz’de kendini, Kırım’ın ilhakı ile korumaya aldığını hesaplayan Rusya’nın, Suriye özelinden nasıl bir gelecek hayal ettiğini küçümsememek lazım. Zaten bu çılgın davranışlarının ve biraz da agresif tarzının altındaki itekleyici faktörünün bu olduğu açıktır.
Türkiye ile ilişkilerini koparmak istemese de, anlaşılan Akdeniz’deki konumunu Suriye’deki Esad rejiminin başarısına bağlamış bulunmakta. Esad’ın başarısının, tüm Suriye üzerindeki hâkimiyeti sağlandıktan sonra mümkün olacağını hesaba katmasını da göz ardı etmemeliyiz!
Akdeniz’e hâkim olmakla, enerji hatları ve yeni alternatif kanalların önüne geçmeyi hedeflemekte. İdlib’de Türkiye’nin elini zayıflatacak girişimleri, biraz da bununla alakalı. İdlib’deki muhalif güçleri, El Kaide’den geri kalan zemin olarak yorumlamakta. İçinde Rusya’dan çıkan Müslümanların da olduğu yapı olarak okumakta. İdlib’deki muhalif güçleri ısrarla “terörist” olarak nitelemesinin, esasında Türkiye’nin elini zayıflatmak için olduğu açıktır. Türkiye-ABD ilişkilerinin de zayıflatılması konusu, Rusya’nın üzerinde kafa yorduğu konu olarak bir tarafa yazmamız lazım!
Rusya; içinde bulunduğu ekonomik sorunların ileriye taşınmaması için, yeni durum oluşturmanın peşinde. Akdeniz’deki konumunu, bu planlamalar için ideal zemin olarak belirlemiş. Her şey istediği gibi gitmiyor, belli! Libya’da yapabilecekleri ile yapamadıklarının da sınırları belirlendi. Bu durumda, Suriye üzerinden olaylara odaklandığını da unutmamak lazım.
Lakin tüm bu olumsuz tablo bile, Rusya-Türkiye ilişkilerinin bozulması için zemin değil ve olmamalı. Nedeni çok basit. Türkiye için yeni dönemin denge anlayışı Rusya, ABD ve diğerleri ile çok renkli siyaset anlayışını beslemekten geçmekte. O sebepten kullanılan dil dâhil, tüm detayları dikkatlice düşünmekte yarar vardır. Rusya’da, Türkiye-Rusya ilişkilerinin bozulması için uzun zamandır fırsat kollayan grupların olduğunu asla unutmamalıyız. Gelinen nokta, Erdoğan-Putin arasındaki özel ilişkilerin gölgesinde mümkün olabildiğini de bir tarafa not edelim. Kimseye güvenmeyelim ve güvenelim diyerek, beyaz ve siyah renkli tanımlardan kaçınmalıyız. İslam âleminin doğal lideri haline gelen Türkiye ve Erdoğan’ın terazideki ağırlığı Türkiye içinden yorumlanırken, duygusal tonlardan daha ziyade stratejik kalıcı durumlar için etkinin çekişi belirlenmeli. Moskova; Pakistan sokaklarındaki Erdoğan tezahüratını okurken, strateji adımlarını da ona göre belirlemekte. Yani böyle bir Türkiye profilinin karşısında olmanın, İslam coğrafyasındaki yansımasını da hesaba katmak zorundadır. Böyle bir ortamda Putin-Erdoğan ilişkilerinin sekteye uğramaması, çok kutuplu siyaset yapma anlayışı için sadece şimdi değil, çok daha fazla durumlarda da işe yarayacaktır.
Rusya konusuna uzun vadeli odaklanmakta yarar vardır. Rusya üzerine çalışmalar konusuna üniversite, bilim çevreleri, STK’lar ve medya kurumlarının kafa yormasına büyük ihtiyaç duyulmakta.
Sanat, edebiyat, tarih dalındaki ortak çalışmaları, şimdiki siyasi konjonktürü kullanarak, kalıcı ve uzun vadeli analizler üzerine inşa etmek önemlidir. Rusya’nın birçok üniversitelerinin tarih enstitülerinin çalışmalarına yalın gözle bakıldığında, Türkiye üzerine ciddi araştırma ve geliştirme konularının olduğunu görmekteyiz. Seyyah, yazar, çizer isimlerinin üzerinden Osmanlı topraklarının nasıl çalışıldığını ve araştırıldığını kitap sayfalarından anlamaktayız.
Bu durumda, bizim çalışma alanlarımızın şekli, rengi ve sınırları içerisinde, Rusya’nın derinlemesine çalıştırılması, uzun vadeli ilişkiler için önemli değil mi? Yani Türkiye’nin Avrasya coğrafyasındaki tarihsel, kültürel, siyasi ve ekonomik bağlarını pekiştirme niyetinin olması konusunu gündemden düşürmediysek, ilişkiler ağında Orta Asya, Merkez Asya, Kafkasya ve Türkistan coğrafyası konularına halen talipsek, Rusya ile ilişkilere sadece Suriye üzerinden bakmamalı ve Rusya üzerine çalışmaları sınırlı tutmamalıyız.