Rusya, Suriye’den çekilmeye başladı, ama tamamen değil. İstendiği taktirde yeniden gelineceği bildirildi. Diğer bir ifadeyle, Rusya’nın yeniden Suriye’ye gelmesine neden olacak işler yapılmasın dendi.
Bu sözün tam olarak kime söylendiği açık değil. Ancak Rusya ile eş zamanlı olarak Hizbullah güçlerinin de Lübnan’dan çekildiği düşünülürse, İran’a geri adım attırmayı başarmış bir Rusya olduğu ve sözün daha çok ılımlı muhaliflere ve bu kesimi destekleyen Türkiye’ye yönelik olduğu düşünülebilir.
Çekilme öncesinde Putin’in Obama ile telefon görüşmesi yaptığı ve bu vesileyle Suriye’nin geleceğinin görüşmeler yoluyla çözüme kavuşacağını bildirdiği basına açıklandı.
Her ne kadar Rusya ile ABD arasında Suriye konusunda zımni bir anlaşma vardıysa da, bu telefon görüşmesi aralarındaki anlaşmazlıkların ne olduğunu ortaya koydu. Demek ki ABD, Putin ile “eşit” biçimde görüşme olmadığı gerekçesini kullanıyormuş. Rusya, askeri olarak sahada, ama ABD değil. Dolayısıyla masaya oturulduğunda bir tarafın elinde kalem, diğerinde silah oluyor. Anlaşıldığı kadarıyla Rusya, ABD’ye durumun eşitlediğini bildirmiş ve artık gerçek masanın zamanı geldiğini ima etmiş.
Kim ne kazandı?
Sonuçta Rusya Tartus deniz ve Hmeynim hava üslerini gayet güzel koruma altına aldı. Kim bilir belki ABD’nin de Kobani bölgesinde bir askeri üs kurması konusunda anlaşmışlardır da eşitlik buradan sağlanmıştır.
Kazanımda eşitlik varsa, kim ne kazandı diye bakmak gerekir. Rusya’nın Doğu Akdeniz’de askeri varlığını teyit ettiğini ve ABD’nin Kuzey Irak’taki varlığı ile Suriye’deki olası varlığını denk hale getiren bir başarı elde ettiğini söyleyebiliriz. Öte yandan ABD ise, doğrudan Suriye’de riske girmeyerek, fazla harcama yapmayarak ortalığı Rusya’ya temizleterek bir kazanım elde ettiği açık. Kabaca Rusya risk aldı, epey para harcadı, karşılığında iki üssü sağlamlaştırdı; ABD ise para harcamadı, risk almadı, bir üsse razı oldu.
İki devleti bu denli uyumlu hale getiren ise, DAEŞ oldu. İki devlet de bu yapıya karşıydı; tam da bu nedenle Esad’ın hemen bertaraf olmasını istemediler. Sonuçta Rusya Esad’ı tekrar uluslararası bir oyuncu yaptı; ABD ise Esad’ın iktidarını paylaşacak güçlerden sorumlu oldu.
Sorunlar mevcut
Sorun şu ki, ABD Esad iktidarının ortakları konusunda sürekli fikir değiştirdi. Önce ılımlı muhalefet olsun dedi, sonra YPG. Ancak YPG, Esad’ı güçlendirmeye çalışmak ve ılımlı muhalefete destek sağlayan Türkiye’nin faaliyetlerine karşı çıkma işlevlerine sahipti. Dolayısıyla ABD, aslında kendi üzerine düşen görevi yerine getiremedi.
Gelinen aşama itibarıyla Nasuristan, Kürdistan ya da başka isimlerle anılabilecek bir eyalet sisteminin gündemde olduğu anlaşılıyor. Ancak iki büyük sorun var. Birincisi, DAEŞ’in tamamen yok olmamış olmasıyla ilgili. Bu yapının sıkıştırılacağı alan Irak’ı ima ediyor ise, ABD ile Rusya ittifakının yara alacağı söylenebilir. İkinci sorun ise, Kürdistan konusu. Irak’ta ABD, Suriye’de Rusya yanlısı birer farklı Kürdistan kurulması öngörülmüş olabilir. Ancak bu senaryoya da İran ve Türkiye, farklı nedenlerle karşı.
Rusya’nın ABD’yi ikna edecek bir kozu Ukrayna olabilir. Ukrayna konusuna geri dönerse, Rusya yeniden Avrupa-Doğu hattını sıkıştıracak ve Avrupa, “Doğu” için mecburen Türkiye’ye bakacak. ABD de bunu istiyor. İşte bir diğer zımni anlaşma konusu. Dolayısıyla kilit konu, Suriye Kürtleri ile Türkiye-Avrupa ilişkileri. Bunlar aynı sepette ve PKK eylemlerini tam da bu bağ kurulmasın diye yapıyor. Yani PKK, Avrupa-Türkiye ilişkisi Rusya’ya rağmen kurulmasın diye bunca acıya neden oluyor.