Haftalardır dile getirilen ama bazı uzmanların ısrarla Rusya'ya kefil olduğu, Biden'ın ise ısrarla "Rusya Donbas'a girecek" dediği Ukrayna-Rusya geriliminde süreç hızla savaş noktasına geldi.
Putin dün gece bir saati bulan canlı yayında yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Ukrayna'nın "Donbas bölgesinin tarihsel olarak Rusya'nın bir parçası" olduğunu, söyleyerek Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri'ni tanıma kararını onayladığını duyurdu. Kremlin Rus ordusunu harekat emrini verdi.
Bu duyuru Rusya'nın Donetsk ve Luhansk'ı işgal edeceğinin ilanı aynı zamanda.
Halihazırda Rusya'nın Ukrayna'yı kuzey, doğu ve güneyden kuşattığı, Ukrayna sınırında 190 bin Rus askerinin olduğu, bunun Ukrayna ordusunun iki katına tekabül ettiği söyleniyor.
Sıcak çatışma başlamadan önlenebilir mi, dünya buna odaklandı.
Putin'in hamlesinin ardından uluslararası gündem bir anda allak bullak oldu, uzun bir geceydi yaşanan.
Uzlaşma için aktif rol alan Türkiye, Rusya'nın kararını tanımadığını ifade etti, kınadı.
NATO, AB, Avrupa ülkeleri, Amerika Putin'in kararını kınadı. Rusya'nın adımı uluslararası hukukun ihlali olarak tanımlandı.
Liderler arasında telefon görüşmeleri yapıldı. Peş peşe yaptırım kararları çıktı.
Ukrayna ise -sanki Rusya'nın veto hakkı yokmuşçasına- BM Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırdı.
Tepkilerin, yaptırımların devamı gelecektir.
Lakin bu adımların Rusya'nın indinde bir anlamı yok.
Rusya çünkü NATO'nun batı sınırına asker yığdığını, ülkesinin tehdit altında olduğunu savunuyor.
Gerilimi düşürmek için araya giren her aktöre de "askeri gerilimi azaltmak istiyorsanız önce NATO'nun doğuya doğru genişlemeyi durdurun" dedi. NATO ve ABD'den garanti istedi.
SSCB'nin çökerek çekildiği coğrafyaların NATO toprağı olmasını istemiyor Rusya. NATO'nun hatta -doğu- Almanya sınırına kadar geri çekilmesini savunuyor.
Yaşananların arka planında bir yönüyle NATO rahatsızlığı olsa da bir yönüyle Rusya'nın SSCB formuna kavuşma arzusu var.
Teyakkuzda Rusya. "Grand strateji" yürüyor.
Yani fırsat kolluyor. Batı blokunun dağınık olması, lidersiz kalması ve AB'nin gevşek dokusu Putin'in işini çok kolaylaştırıyor.
Sergilediği asabiyet yeni de değil üstelik.
2008'de beş gün süren Gürcistan-Rusya savaşı Güney Osetya'nın bağımsızlığıyla sonuçlanmıştı hatırlayın. Rusya'nın kazanım hanesine yazıldı.
Batı bloğunun sessiz, etkisiz kalması Rusya'yı cesaretlendirdi. Ve 2013'te Ukrayna'ya bağlı Kırım yarımadasını ilhak ediverdi Rusya.
İtirazlar, kınamalar, yaptırımlar geldi gelmesine de Kırım sonuçta Rusya'da kaldı.
Ardından ABD'nin her yerde bıraktığı boşluğu doldurdu Rusya. Suriye iç savaşında Beyaz Saray'ın çelişik siyaseti Kremlin'e yaradı. Bu sayede Suriye'de nükleer güce sahip savaş gemileri de dahil olmak üzere 11 savaş gemisi bulundurma hakkıyla Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Limanını da aldı. Sıcak denizlere inmeyi başardı yani.
Belarus'ta da askeri gücü var Rusya'nın.
Batı ile Rusya arasında hep bir paylaşım savaşının sahası haline gelen Ukrayna toprakları ne yazık ki bir kez daha çiğnenmenin eşiğinde. Limanlarıyla, geniş verimli topraklarıyla, madenleriyle Rusya'nın vazgeçemediği bir coğrafya burası. Putin'in "tarihi" anlatılara sık başvurması bundan.
Durdurulabilir mi, göreceğiz.
Ama şu bir gerçek ki Karadeniz'in karşı kıyısına yayılıyor Rusya.
Ukrayna'dan koparmakta olduğu yeni parçalarla hem NATO karşısına tampon bölge kuracak hem Karadeniz'de hakimiyetini artıracak hem de eski SSCB ülkeleri üzerine korku salacak Rusya.
Bu durum jeopolitik açıdan Türkiye'yi de doğrudan etkiler. Rusya'nın genişlemesi bir manada Türkiye'nin çevrilmesi demek. Rusya'nın Karadeniz'de söz hakkının artması demek.
O yüzden Türkiye Rusya'yı durdurmak ister. Uluslararası hukuk ve ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı hususunda hassas ve aktif bir politika izliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bir yandan da askeri güç başta olmak üzere Türkiye'yi her alanda güçlendirmek için çalışıyor. Dünyanın siyasi haritası değişirken siyaseten de güçlü kalması gerek Türkiye'nin. 2023 seçimleri o yüzden de çok önemli.