Elbette olacak şey.
Dış politika, kritik dönemlerde, izleyicilerin yüreğini ağzına getiren bir seyirliğe dönüşür; ipincecik çelik halat üzerinde cambazlık yapmak gibidir çünkü... Düşmeden karşı tarafa geçmek için yalnız deneyim yetmez, ciddi bir irade eşliğinde beceri de gerektirir...
Vladimir Putin ile Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen ikili görüşme ve heyetler arası müzakerelerle geçen Türkiye ve Rusya’nın birbirini yoklaması, gelip geçici bir olay olarak görünebilir. Oysa bu görüşmeler, imzalanan 11 anlaşma ve görünür bir gelecekte ticaret hacminin 100 milyar doların üzerine çıkacağı müjdesinden çok daha önemli sonuçlar doğurabilir.
‘Soğuk Savaş’ döneminde Ankara’nın Moskova’ya yanaşıyor görüntüsünün 27 Mayıs (1960) darbesine dış onay verilmesinde büyük rol oynadığı bilinir. “Yeni bir dünya kurulur Türkiye onun içinde yerini alır” meydan okuması İsmet İnönü’ye de pahalıya patlamıştı. ‘Soğuk Savaş’ın ‘dehşet dengesi’ mantığının hükmünü sürdürdüğü günlerde, kendisine bırakılan oyun alanı içerisinde, Türkiye’nin kuzey komşusuyla yakınlaşması kabul edilemezdi.
Tarihe karışması ‘Soğuk Savaş’ın, Türkiye’nin oyun alanı sınırlarının yeniden düzenlenmesini de getirdi. Ancak Rusya’nın kendi oyun alanı hâlâ sınırlı ve onu esnetmek için bayağı gayret göstermesi gerekiyor. Suriye’de akan onca kana rağmen rejim değişikliğine Moskova’nın geçit vermek istememesi, Putin’in İstanbul’da sarf ettiği “Beşşar Esad’ın avukatı değiliz” görüşünün de dışa vurduğu gibi, ‘duygusal’ sebeplerle değildir.
Rusya bölgedeki ihtilâflarda tavır belirlerken kendi çıkarına bakıyor. Suriye ülkesine sıcak denizlere açılma hissi veren bir üs olarak değerli Putin için...
Türkiye’nin NATO kapsamında Kürecik’e erken uyarı sistemi kurulmasına izin vermesi, sınır güvenliği için Patriot talebi Rusya’yı rahatsız ediyor. Rusya’nın çıkar birliği yaptığı başka ülkeleri de... ‘Patriot’ talebinin gerekçesi Rusya desteğiyle ayakta duran Baas rejiminin Türkiye’ye teşkil ettiği tehdit; o tehdidi sonlandıracak gelişme, yani Beşşar Esad’ın denklemden çıkması, Rusya’nın ‘tehdit’ olarak algıladığı ‘Patriot’ gereğini de ortadan kaldıracaktır.
Putin’e bu durum İstanbul’da etkili biçimde aktarılmıştır.
Ortadoğu siyasi haritasının değiştiği günümüz ortamında Türkiye ile daha yakın işbirliği Rusya için hayati önem taşıyor. Suriye’de bir deniz üssüne tamah eden Rusya, Türkiye’nin ona sağlayacağı stratejik derinlikle çok daha fazlasını elde edebileceği bir duruma gelir.
Barack Obama’nın ikinci döneminde ABD’nin kendi içine daha fazla döneceğini, uzak bölgelerle daha az ilgileneceğini tahmin etmek zor değil. Washington Rusya’ya hâlâ güvenmiyor, bu doğru; ancak yine de Türkiye ile Rusya arasında doğacak işbirliğinin doğurabileceği yeni sinerjiye olumlu bakabilir.
Kolay değil bu beklentilerin yerine gelmesi, ancak sanıldığı kadar zor olacağını da sanmıyorum. Kendi ülkelerinde ‘güçlü’ birer lider olan Putin ile Erdoğan, dünya konjonktürünün sağladığı fırsatları değerlendirebilirlerse, bu işbirliğinden yeni fırsatlar da doğabilir.
Çelik halat üzerinde oynanan oyunu seyretmek de bir başka keyifli oluyor.