Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Yunanistan'ın Ta Nea gazetesine verdiği demeçte Kıbrıs'la ilgili net konuştu...
"Ada'da yeniden birleşme sayfası kapandı (...) Kıbrıs'ta iki ayrı halk ve iki ayrı devlet var."
Ne var ki Rum basınına bakacak olursak, Rum kesimi lideri Nikos Hristodulidis'in Macaristan'daki Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın masasında kahve içmesi bir müzakere işareti.
Atılan başlıklara baktığınızda, 1974'ten bu yana bir Rum liderin ilk defa Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile aynı masada oturmasının Rumları heyecanlandırdığı anlaşılıyor. "İlgi çekici ve alışılmadık" diye yorumladıkları bu resim bile Rum kesimi için başlı başına bir ilerleme.
Oysa uzun zamandır Türkiye, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklandığı şekliyle "iki devletli çözümde" kararlı.
ŞİMDİ GELELİM KONUMUZA...
Kıbrıs sorununu takip edenler bilir; Ada'da iki halk arasında en önemli sorunlardan biri, 1974 öncesinden kalma KKTC'deki Rum varlıkları ile GKRY tarafındaki Türk varlıkları meselesi.
Sorunun çözümü için 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, her iki tarafın da Taşınmaz Mal Komisyonu'nu kurmasını talep etti. Komisyonun amacı; mülklerini geri almak isteyen her iki tarafın mülkiyet davalarını, potansiyel olarak AİHM'e ulaşmadan önce ilk adım olarak karara bağlamaktı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, komisyonu 2006 yılında harekete geçirdi. Ancak Rum tarafı o günden beri oralı bile olmadılar.
Rumlar bununla da yetinmiyor...
KKTC, Türkiye Cumhuriyeti ve farklı yabancı ülkelerin vatandaşlarından oluşan isimleri, "Rum varlıklarının" satışını gerçekleştirdikleri gerekçesiyle, sözde "Rumlara ait mülklerin ve arazilerin yasadışı edinimi ve satışı, mülk gaspı, yağma" gibi suçlamalarla peş peşe tutuklamaya başladı.
TUTUKLAMALAR HAZİRAN'DA BAŞLADI
Şimdiye kadar Rumlar, 38'i farklı ülke vatandaşı yaklaşık 100 kişi hakkında tutuklama kararları çıkarttı. Üstelik, tutuklama kararı aldığı kişilerle ilgili kırmızı bülten çıkartarak Interpol'e bildirdiler.
Söz konusu tutuklama kararları kapsamında; Haziran 2024'te, T.C. ve KKTC vatandaşı iş adamı Aykut M. Şimon, Temmuz'da Alman emlakçı Ewa Kunzel, Ekim'de Macar emlakçılar Liona Lesko ve Melinda Ladenyl, KKTC'de mülk pazarlaması yaptıkları için tutuklandılar.
Sanıkların kefalet talebi reddedildi ve aylarca, hatta yıllarca sürebilecek davalarının sonuna kadar güvensiz ve sağlıksız koşullarda hapiste tutulacaklar.
KKTC hükümetinden Rum mahkemelerine gelen belgeler ise "KKTC'nin egemen bir devlet olmadığı" gerekçesiyle Rum Kesimi mahkemelerince yasal olarak tanınmıyor.
RUMLAR'IN AMACI KKTC EKONOMİSİNİ ÇÖKERTMEK
Bir kere şunun altını net bir şekilde çizeyim...
Rumlar Kuzey Kıbrıs'ı 'işgal altındaki topraklar' olarak görüyor biliyorsunuz. Onun için, kendi sorumluluklarını yerine getirmedikleri gibi, KKTC'deki işlemleri de gasp ve yağma olarak değerlendiriyorlar. Bu bile onların niyetlerini gösteriyor.
Rum Yönetimi, bu tutuklama furyasıyla KKTC'ye karşı deyim yerindeyse ekonomik savaş ilan etti. En büyük hedefleri... KKTC ekonomisini rayından çıkarmak, yatırımcıları ülkeye yatırım yapmaktan caydırmak.
Rumların bir diğer hedefi turizm... Turistleri Güney'den Kuzey'e getiren meşhur bir turizm şirketi, KKTC'deki faaliyetlerini durdurmaya zorlandı.
Günün sonunda şunun anlaşılması gerekiyor...
Böylesi bir zeminde yeni inşaat projeleri rafa kaldırılıyor, mülk alıcıları geri çekiliyor ve turizm gelirleri azalıyor.
Hülasa...
Rumlar'ın asıl hedefi ekonomiye zarar vererek Türk dünyasının Akdeniz'deki uç beyliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenliğine zarar vermek.
Artık Rumlara karşı her türlü siyasi iyi niyetini kaybetmiş Türkiye'yi yeniden müzakere masasına çekebilmek adına, KKTC ekonomisi ve iş dünyasını haksız ve hukuksuz bir tutuklama dalgasıyla yıpratmak adına girişilen bir şantaj var ortada.
Şu ana kadar bu konuyla alakalı bir açıklama Dışişleri yetkililerimizden gelmese de Türkiye'nin bu şantaja elbette bir cevabı olacaktır.
Rumların, evdeki hesabın çarşıya uymayacağını hatırlamalarında fayda var.