Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Medine müdafii Fahreddin Paşa’ya yönelik saygısız bir çıkışta bulundu. Kudüs davası için Türkiye’nin üstlendiği tarihi role karşı teşekkür etmek yerine küstahlık yapmak tam bu adamlara yakışacak, onların gerçek yüzünü gösterecek bir haldir.
Bu zavallı zihniyet Kudüs kararı sonrasında ABD’ye laf söyleyemez.
Bu ezik zihniyet Gazze’deki zulümleri sebebiyle İsrail’le laf söyleyemez.
Bu işbirlikçi zihniyet Mısır’daki darbeye laf söyleyemez.
Bu ruhunu şeytana satan zihniyet sadece emperyalist güçlerin oyunlarını bozan, hakikati haykıran, dünya mazlumlarına sahip çıkan Türkiye’ye laf söyleyebilir.
Aslında bu tür karikatür şahısları, kukla kişilikleri “bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye” şeklinde aşağılayıp geçmek ve asıl dizginlerini elinde tutanlara laf söylemek gerekir. Ama bu kukla kişiliklerin üstlendiği misyonu ortaya koymak da bir gerekliliktir.
İslam dünyasının içinde çıbanbaşı olarak sivrilen bu adamlar hiçbir konuda ümmetin ve bölgenin selametine yönelik bir duruş sergileyemezler çünkü bütün bu hadiselerin içinde onların da payı vardır.
‘Karanlıklar prensi’olarak öne çıkan bu adamların misyonu bölgede fitne çıkarmak, Müslümanı Müslümana kırdırmak, İsrail’in çıkarları için halkların iradelerini dizginlemektir.Fitnebazlık bunların taşeronluk görevidir.
Arap baharından sonra bölgede yaşanan her türlü anti-demokratik müdahalenin, kanlı hesaplaşmanın, kirli ittifakın, can yakan olayın arkasında bu habis zihniyetin parmağı bulunuyor.
Mısır darbesinden Libya’ya, Katar operasyonlarından Lübnan’a kadar birçok müdahalenin arkasında bunların parmağı var.
Türkiye’deki FETÖ kaynaklı yargı/ordu darbe girişimlerinin arkasında da bunların desteği var.
Dünya genelinde Türkiye’ye karşı yürütülen kara kampanyanın bir ayağında FETÖ, diğer ayağında bunlar var.
Bunlar adeta ABD emirliği, CIA’nin Körfez istasyonu gibi konuşlanmışlar.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ABD’nin Kudüs kararı sonrasında İslam İşbirliği Teşkilatı'nı toplaması ve onurlu bir duruş sergilenmesi için diplomatik rol üstlenmesi, bunların fiyakasını tamamen bozdu. Örtülü operasyonların, gizli işbirliklerinin, pis ilişkilerin içinde yer alan bu adamlar Türkiye’nin aldığı inisiyatifle iyot gibi ortaya çıktılar. Bölge halkları bunların ne kadar korkak, sinsi ve kirli bir karaktere sahip olduğunu daha iyi gördü.
Buna karşı yaptıkları hamle, Fahreddin Paşa sataşmasıyla Osmanlı-Arap sürtüşmesini hatırlatıp, Ortadoğu halklarını asabiyet üzerinden Türkiye’ye karşı yeniden konumlandırmaya çalışmaktır. Bu yüzden bu oyuna gelmeyecek söylemlerde bulunmak, özellikle medyada gördüğümüz gibi Arap karşıtlığını tahrik eden yaklaşımlardan kaçınmak gerekir.
Birleşmiş Milletler’deki oylamaya yönelik olarak Başkan Trump’ın ortaya koyduğu söylem ise bir yönüyle tehdit/şantaj anlamına geliyor, diğer yönüyle rüşveti çağrıştırıyor. Egemen ülkelere karşı sanki payandaymış gibi tavır takınmak hiç yakışık almamıştır. Silah ve para gücüyle dünyayı dize getirme anlayışı ABD’yi daha sempatik bir hale getirmez. Hakikate ve vicdanın sesine karşılık çıkarı ve korkuyu yerleştirmek Trump’ın yeni ulusal güvenlik stratejisine uygun düşebilir ama ABD’nin algısına daha fazla zarar veren bir sonuç üretir.
İsrail ise BM’yi alaya alan ve takmayacağını söyleyen bir yaklaşım serdediyor. Giderek İsrail’e benzediğini söylediğim ABD’nin de muhtemel BM kararları sonrasındaki tavrı buna doğru evrilecektir.