BM Genel Kurul’unun 68. toplantısında konuşma yapan İran devlet başkanı Ruhani, sözleriyle Ortadoğu’daki bazı değişimlerin habercisi oldu. Öncelikle İran’ın kendisinden korkulan, şiddet, savaş ve çatışma ithal eden bir ülke olarak görülmekten rahatsızlığını dile getirdi.
Bu açıklama, bir yandan Ahmedinejad’ın aşırı İsrail düşmanlığına dayalı siyasetinden uzaklaşma, öte yandan Suriye konusunda ılımlı tutum alma kararı olarak yorumlanabilir. İran’ın bundan böyle iç savaş ya da çatışma yaşanan yerlerde açık bir ‘taraf’ olmayacağı tahmin edilebilir. Ruhani, Suriye’de kullanılan kimyasal silahların kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, destek verdikleri rejimin kendi ayaklarına da kurşun sıktığını ima etti. Dolayısıyla bundan böyle eskisi kadar aleni bir desteğin söz konusu olamayacağı anlaşılıyor. Zaten buna uygun bir zemin de bulunmuyor, zira Rusya duruma el koyduğundan itibaren İran zaten kenara çekilmişti.
Bununla birlikte İran’ın Ruhani ile temsil edilmeyen dış politika ayakları da olduğu hatırlatılmalı. Hizbullah örneğin, bu tür açıklamaları nasıl karşılar, öngörmek kolay değil.
Sertliği reddetme
‘Hizbullah olduğu sürece El-Kaide olur’ diyenlere kısmen yaklaşmış gibi gözüken Ruhani, radikal grupların dış baskı altında tutulan ülkelerde yaşam imkanlarını genişlettiğini de, mealen, ifade etti. Bu çerçevede ‘dış müdahalelerin’ Ortadoğu sorunlarına çare üretmediğini belirterek Suriye için askeri çözüm arayanların esasen sorun peşinde koştuklarını söyledi.
Ancak Ruhani’nin ‘dış müdahale’den kastı daha çok İran ile ilgiliydi ve kastettiği İran’a uygulanan ambargolardı. Halkı yokluk ve yoksulluğa mahkum ederek cezalandıran uygulamaların, ‘normalleşme’ süreçlerine hizmet etmediğini vurguladı, tem tersine sert tepki veren kesimlere haklı bir gerekçe oluşturduğunu anlattı.
Siyaset bu. Ahmedinejad, ‘İsrail de nükleer silahlar var, bizde ise şüphe; neden İsrail’e yaptırım uygulanmıyor?’ diyerek siyaset yapıyordu; Ruhani ise ‘yaptırım uygulayanlar İran’ı kazanamaz; tan tersine başına dert alır’ diyerek siyaset yapıyor. Her ikisi de İran’a uygulanan ambargodan şikayetçi, ama Ruhani bu durumun ortadan kalkması için atılabilecek adımlara işaret ederek ‘olumlu araçların’ devreye sokulmasını talep ediyor.
İşbirliği önerme
Ruhani’nin olumlu adımlar konusunda net bir öneri listesi bulunmasa bile, bazı karineler sunduğu söylenebilir. BM Genel Kurulu’nda İran’ın bölgesel güç olduğuna vurgu yaptı Ruhani. Bu, İran’ın bir etki coğrafyası bulunduğunu söylemek demektir ve bu alanda faaliyet göstermek isteyen başka ülkeler varsa, önce İran’ın gönlünü almalı anlamına gelir.
Etki coğrafyasını işbirliği bakımından ortaya sunan İran, karşılığında ambargonun kaldırılmasını öneriyor. Ayrıca, nükleer çalışmaları İran’ı izole etmek isteyenlerin argümanı olmaktan çıkaracak adımlar atılacağını da belirtiyor.
Bu durumda sorulması gereken ilk soru, İran’ın işbirliği konusunda hangi ülkeleri öncelikli muhatap alacağı. Rusya-Almanya-Kuzey Avrupa ülkeleriyle mi adımlar atılacak, yoksa Türkiye-ABD-Güney Avrupa ülkeleriyle mi? Henüz açık bir tavır alınmamış olmalı ki, Ruhani ABD ile bazı şartlar altında diyalog kurulabileceğini belirtiyor.
Bu bazı şartların İran açısından neler olduğu belli. İran, ABD’ye kendisiyle işbirliği yapmaz ise, kapıda bekleyen rakipleri olduğunu hatırlatıyor. Yani İran her durumda sisteme geri dönecek de, kiminle dönecek onun pazarlıkları yapılıyor.
Hemen belirtelim, İran hakkında yapılacak tercihler Türkiye’yi çok yakından ilgilendirecek. Ya iki bölgesel güç işbirliğini artıracak ve Ortadoğu’nun rahatlaması sağlanacak ya da gerçek iki rakip haline gelecek. Yani İran’ın kuzey ittifak hattını seçmemesini dilemekte yarar bulunuyor.