1994 yılında, kısa adıyla RTÜK olarak tanınan Radyo-Televizyon Üst Kurulu kanunun hazırlanmasında siyasi koordinatör olan Oltan Sungurlu’ya söylediğim lafın arkasında bugün de duruyorum: RTÜK bu yapısıyla derhal lağvedilmelidir.
O tarihte siyaset geldi bize fikrimizi sordu, söyledik: RTÜK esas olarak teknik bir kurum olmalı, teknolojinin gelişimi doğrultusunda görsel-işitsel yayıncılığının zemininin sağlıklı yapılanması ve korunmasında görev yapmalıdır. Yayınların “etik/ahlaki” takibini yayın meslek kuruluşlarından seçilmiş bir kurul yapmalıdır.
Radyo-TV yayınlarında “suç unsurunu” takip, savcılıkların, cezalandırması da mahkemelerin kararında olmalıdır, bir kurul kararıyla yayın durdurmanız demokrasiye aykırıdır, suçu tespit edecek olan adalettir, dedik.
Dinletemedik.
RTÜK, parlamentoda temsil edilen partilerin güçleri oranında seçtikleri şahıslardan oluşuyor, bu yapısıyla da özgür yayıncılığın üzerine siyasi vesayeti yerleştiriyor, kabul edilemez.
Yayıncılığı, siyasetin dalgalarına açık bir kurumun eline teslim eder, bir de bu gücü internete yayarsanız, durum vahimdir.
Biz burada yıllardır söylüyoruz, Erdoğan’ın “diktatör” kimlik taşıdığını 2009 Davos’taki “one minute”ten bu yana küresel Siyonist lobi pompalıyor, işin aslı öyle değil diye, sonra, bir kanunla kendi bacağımıza sıkıyoruz.
İnternet üzerinden yapılan yayınları, siyasi vesayet taşıyan bir kurul üzerinden denetlemeye kalkarsanız, kendinizi kıymet-i harbiyesi olmayan “üçüncü dünya rejimleri” arasında bulursunuz, geçmiş olsun…
Paralı yayına denetim mi, olur?..
NETFLIX üzerinden yaşanılan tartışma bir Siyonist komplodur. Nedeni, bu grubun yayına soktuğu ve Facebook kişi verilerinin siyasette nasıl yasadışı olarak kullanıldığını, bununla da Trump’ın seçilmesinin ve Brexit oylamasında “evet” çıkmasının nasıl tezgahlandığını sergileyen belgesel GREAT HACK’tir. (Kurmaylarına söylüyorum, bugüne kadar Başkan Erdoğan’a, Facebook, Google gibi kurumlarda birikmiş birey verileriyle seçmenin yönlendirilmesini belgeleyen CAMBRIDGE ANALYTICA skandalıyla ilgili bir rapor sunmadıysanız, belgeseli izlemesini sağlayın.)
GREAT HACK’le, ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin “Demokrat” kanadından NETFLIX kurucusu ve CEO Reed Hastings, Cumhuriyetçi Trump ve evanjelik-siyonist hareketin 2020 seçim kampanyasının belinin ortasına baltayı vurdu!.. Zor kıpırdarlar. Şimdi, neo-con/Siyonist lobi NETFLIX aleyhine kampanya yürütüyor, her ülkenin meşrebine göre bir kampanya bu, bize de eşcinsellik mevzuu denk geldi, geçiniz.
21’nci yüzyılda, yetişkinlerin kendi hür iradeleriyle, kredi kartı numaralarını emanet ederek tercih ettikleri paralı bir yayın grubuna denetim/hatta sansür uygulamaya kalkmak tek kelimeyle deliliktir.
Böyle bir uygulama, önce o ülkeyi, dünyanın en arka mahallesine fırlatır atar, devamında da bu tür kararlara imza atan kadrolar, kendilerini tarihin çöp tenekesinde bulurlar.
Ne oluyor Ankara’da?
Prof. Fahrettin Altun’a güvenirim.Demokrasi-yayıncılık hattındaki küresel dengeleri iyi bilen bir beyindir, koltuğa yeni oturdu, zaman içinde gereksiz/riskli/hatta siyaset açısından hayli düşündürücü bazı atakların önünü keseceğine inanıyorum.
Entelektüel sermayeye kelepçe mi?..
İnternet üzerinden yapılan radyo-TV yayınlarının RTÜK’e şu kadar para ödemesi anlamsızdır. Hukuken geçersizdir.
Radyo-TV’ler, normal yayınlarında ödeyebilirler, çünkü kullandıkları frekanslar, tıpkı Fırat nehri gibi millete aittir ve devlet bu milli servetleri yayıncı kuruluşlara kiralama hakkına sahiptir.
İnternet milli bir servet değildir, o zeminde toplumun bir hakkı yoktur, devletin o mecradan para alma hakkı da yoktur.
O mecra sesini duyurmak isteyenlerin zeminidir, para baskısıyla susturuldukları an, entelektüel sermaye devre dışı kalır, kaybeden demokrasi ve millet olur.