Kartaca ile Roma arasındaki savaşların tarihe iz bırakan özellikleri vardır. MÖ 265-200 yılları arasında yaşanılan bu savaşların başlıca aşamalarını yeniden hatırlayalım:
İlk Aşama:Güçlenen Roma Akdeniz ticaretinde söz sahibi olmak için Kartaca ile amansız bir mücadeleye girer. Roma saldırır ve Sicilya'yı egemenliğine alır. İlk savaşı Kartaca kaybeder. (MÖ 264)
İkinci Aşama:Yaklaşık 50 yıl sonra Kartaca'lı ünlü komutan Hannibal savunma yerine saldırıya geçer (MÖ 218). Saldırı İspanya üzerinden başlar ve Hannibal Alp dağlarını aşarak Kuzey İtalya'ya girer. Hannibal Pön savaşlarında Romalıları yener; fakat Roma'ya girmek yerine Güney İtalya'ya iner ve orada kalır.
Artık Roma'nın yıpratma savaşları başlar.
Üçüncü Aşama: Roma, İtalya'da savunma savaşı veren Hannibal'ı yenemeyince komutan Scipo'nun planı doğrultusunda Hannibal'ı Kartaca'ya çekmek için doğrudan Kartaca'ya saldırır. Güney İtalya'dan Kartaca'ya çağrılan Hannibal İtalya'da 16 yıl yenilmemesine rağmen bu kez Kartaca'ya memleketine döner ama Scipo'ya yenilir (MÖ 202).
***
Önceki gün yeni Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik Turizmcilere Kartaca'da savunma yerine artık Romaya'ya saldırılması gerektiğini söyledi.
Bakan Çelik etrafımızdaki 300 yıllık dengelerin değiştiğini belirterek 50 milyar dolarlık turizm geliri için 2023'ü hiç beklemeye hiç de gerek olmadığını belirtti.
Heyecan verici bir açıklama.
Çok önemli: Neden?
Kısaca sektörün tarihine bakalım: Kartaca ve Roma'ya hücum sürecini beraber açalım.
Yıl 1980 - Turizm geliri sadece 326 milyon dolar.
Yıl 1990 - Turizm geliri 3 milyar 225 milyon dolar.
Yıl 2000 - Turizm geliri 7 milyar 636 milyon dolar.
Yıl 2010 - Turizm geliri 20 milyar 807 milyon dolar.
Ve
Yıl 2012 - Turizm gelirleri 23 milyar 441 milyon dolar.
80'li yıllara kadar içine kapanık ve kendi halinde bir Türkiye. Uzak kaleleri kaybediyoruz; tıpkı güçlenen Roma'nın Sicilya'yı almasına razı olan Kartaca gibi.
80'lerde Rahmetli Özal ile ilk saldırı başlıyor. Turizm sektörü adeta bir sektör olarak baş gösteriyor ve dış ticaret açığının ilacı oluyor. Aynı zamanda dışa açılmanın da sembolü haline geliyor. Turizmde yıllık gelir 300 milyon dolar seviyelerinden 3 milyar doları aşan bir seviyeye ulaşıyor.
90'lı yıllar yeniden savunma yılları. Önceki 10 yılda 10 kat artan Turizm geliri bu sefer 10 yılda 2 kat artarak 7 milyar dolara ulaşıyor.
2000 sonrası yeniden bir el değiyor sektöre.
Ben bu eli Güney İtalya'da yardım bekleyen Hannibal'a Kartacalı komutan Hasdrubal'ın yeni bir ordu ile İtalya'ya yardıma gelişine benzetiyorum. Lakin Hannibal İtalya'da olmasına rağmen Kartaca'dan gelen yeni orduyu Romalılar yeniyor (MÖ 207).
Eğer Türkiye Kartaca ve Hannibal'ın düşüncesi gibi yeni bir saldırı yapamaz ise bu savunma hali ile savaşı belki de kendi topraklarında kaybedecek.Tıpkı MÖ 202'de Kartaca'ya dönen Hannibal'ın hem de Kartaca'da Romalı Scipo'ya yenilmesi gibi.
O zaman yeni bir saldırı zamanı.
BÜYÜME GÜCÜ AZALDI!
Şimdi bir başka açıdan Çelik'in açıklamalarına ekonomi bütününden bakalım:
Rahmetli Menderes ile 1950'den sonra ilk 6 yılda yüzde 45 reel büyüyoruz.
1961'den sonra 6 yılda da tam yüzde 46 reel büyüme yakalıyoruz.
1970'den sonraki 6 yılda da tam yüzde 46 reel büyüme yakalıyoruz.
1981'den sonraki 6 yılda ise yüzde 41 reel büyümemiz var.
90'lı yıllarda büyüme nerede ise duruyor. En fark edici büyüme sadece Refahyol ile kurulan Hükümetin üç yıllık toplamda yüzde 25,2'lik büyümesi oluyor. Zaten 1991-2001 yılları arasında 10 yılda Türkiye'nin toplam büyümesi yüzde 27'dir. Bu 27'lik büyümenin de 25,2'si Refahyol Hükümetince gerçekleştirildiğini düşününce varın gerisini siz düşünün.
Ve Türkiye'yi büyüten Refahyol devrilip Türkiye'yi geriletenlerin eline veriliyor. (Bu tablo 28 Şubat zihniyetinin ülke sevdasının nasıl olduğunu anlaşılır kılmaya yeter mi?)
Gelelim 2001 sonrasına;
2001-2007 yılları arasında Türkiye 6 yılda toplam yüzde 48,2 reel büyüyor.
Ve sonrası
2007'den 2012'ye 5 yılda (üçüncü çeyrekler itibari ile) Türkiye ekonomisinin büyümesi yüzde 17'de kalıyor.
Not: Bu ara dönemde halen süren küresel kriz yaşanmış ve Türkiye'de bu krizden olumsuz etkilenmeye devam etkilenmiştir.
Burada bir açıklama daha yapmak zorundayım: Türkiye son 5 yılda özellikle siyasi açıdan yeni bir yapılanma ile toplumun adeta önünü açmış, yeni bir Türkiye inşasını başarmıştır. Buna rağmen küresel krizde gelişmekte olan ülkeler büyümesini azaltarak da olsa sürdürürken Türkiye'nin özellikle sanayi sektörünün yüzde 14'leri aşan bir daralma yaşamış olması çok ama çok önemlidir.
İşte bu noktada Ömer Çelik'in açıklamaları ruhunu tam olarak buluyor.
Yeni bir model, yeni bir ruh, yeni bir anlayışın inşası açısından yeniden savunmadan çıkarak saldırıya geçilmesi gerekiyor.
Türkiye son 5 yılda özellikle siyasette başardığı değişimi maalesef sanayi sektörü ve milli gelire yeterince yansıtamamış.
BANKA BÜYÜMESİ
Türkiye 2001 krizini mali kriz olarak yaşadı. Dolayısı ile IMF önderliğinde yazılan reçete mali sektörü güçlendiriciydi.
2001-2011 yıllarında;
Sanayisi yüzde 82 büyüyen ülkeyiz. Ama aynı dönemde mali sektörümüz yüzde 104 büyüyor. Mali istikrar adına sanayinin girdileri pahalaşan, sanayiciliği zorlaşan ülke olduk.
Ve tıkandık.
Bazı rakamlar verelim:
2012 yılında sanayi üretimi sadece yüzde 2,3 artıyor.
Oysa
2012 yılında bankaların karları yüzde 19,2 artıyor.
2012 yılında devlet kasası 19,6 milyar TL faiz dışında fazla veriyor. Sadece Ocak 2013'de ise devletin kasası 11,2 milyar faiz dışı fazla veriyor.
Bankaları kar eden, devleti ise (büyümeden pay alacak şekilde büyüyen bütçeye rağmen) açık vermeyen ülkeyiz.
Peki, bu mali başarılar kimin sırtından sağlanıyor?
Türkiye iki açıdan artık dışa bağımlı hale geldi. Ya dış açık vererek büyüyeceğiz, ya da dış sermaye bularak kredili büyüyeceğiz. Tıpkı sanayisi tıkanan benzer Akdeniz ülkeleri Yunanistan, İtalya, İspanya gibi...
Son söz: Kaçak elektrik haram da genç yaşta emekli maaşı almak, hatta emekli görülüp çifte maaş almak helal mi?
O zaman soralım;
Türkiye siyasette devam eden değişim ve dönüşüm ivmesini ekonomi sahasına ne zaman yansıtacak. Ekonomi politikaları ne zaman Roma'ya saldıracak?
Ömer Çelik'in açıklamalarındaki bu ruh umarım tüm kabineye yansır....
Not: Türkiye 2001 sonrası mali büyümesinde de dağıtım yapamadı. Mesela sistem bankacılık sektörüne adeta bağlanmış durumda. Alternatif piyasa olarak sermaye piyasaları veya hisse senedi piyasası olarak "ortaklık piyasası" 10 yıldır hala gerilemesini sürdürmektedir.
Faizin oranı düştü ama piyasası büyüdü.