Rojbaş, iyi günler ve günaydın, Rojava ise Batı anlamına geliyor. Kürtler Suriye’deki Kürt bölgesine Rojava diyorlar. Kürdistan diye tanımlanan coğrafya, Başur, Bakur, Rojava ve Rojhılat olarak bilinir. (Sırasıyla Güney, Kuzey, Batı ve Doğu)
Bu kelimeler kıble sorulduğunda da kullanılan ve yön tarif eden kelimeler.
Kendini solcu sanan Kemalistler ve son zamanlarda, köşelerini Suriye Baas Partisi’nin enfermasyon bürosu gibi kullanan ‘liberaller’, yüzlerini bu aralar Rojava’ya yani Suriye’deki Kürt coğrafyasına dönmüş görünüyorlar.
Oysa ya Erbil (Hewlêr), ya Başur deseniz adrenalinleri yükselir!
Orası Amerika’nın üssü çünkü!
Barzani ve Talabani gibi liderler aşiret ağaları, AK Parti işbirlikçileri!
Rojbaş demeyi bilmiyorlar, ama Rojava ya el sallıyorlar!
***
Medyamızdaki bu rojava hayranlığının sebebi nedir acaba hiç merak ettiniz mi?
Çünkü ütopya gerçeğe dönüşmedi, çok uğraştılar, çabaladılar, ama Türkiye’de PKK eliyle yeni bir ‘Kemalist devlet’ kurulamadı.
Sanıyorlar ki, burada kurulamayan, Rojava’da kurulacak.
Böyle bir ihtimal yok oysa. PYD elbette yola çıkarken bu ütopyaya uygun davranıyordu.
Diğer muhalif Kürt partilerini sindirmek, Kürtleri devrimden uzak tutmak, Esad’la işbirliği yapmak, Kürt köylerini basarak adam kaçırmak, Kürtlerle iç içe yaşayan başka etnik grupların (mesela Mıhallemilerin) liderlerini suikastle yok etmek, Suriye Özgür Ordusuna saldırmak.
PYD’nin bölgeye tek başına hakim olmak için denediği yollar bunlardı ve aslına bakarsanız bu yöntemler 80’li 90’lı yıllarda ve Türkiye’de daha önce denenmiş yöntemlerden farksızdı.
Ama PYD Suriye’de her şeye rağmen, istediğini elde edemedi. Şiddet kullanması, başka grupların silahlanmasını beraberinde getirdi. Nihayet geçen hafta, Özgür Suriye Ordusu’yla anlaşmak zorunda kaldı. Buna göre Kürt şehirleri birlikte savunulacak, Kamışlo’nun Esad’dan kurtarılması için birlikte mücadele edilecek.
***
Ben Suriye sürecinin PKK’nin başkalarının siyasi haklarına ve varlığına saygı duyması ve siyasi bir normalleşme yaşaması için olumlu fırsatlar sunduğunu düşünüyordum.
Kısmen gerçekleşti bu.
PYD, önceleri, Esad’ın izniyle, tek silahlı grup olma imkanını kullandı, ama zamanla bu imkanı başkaları da elde edince, o başkalarıyla anlaşmaktan başka çaresi kalmadı.
Öyle görünüyor ki PKK Türkiye’den önce Suriye’de normalleşme yaşayacak.
Oysa solcuların, Kemalistlerin ve bazı liberallerin umudu hala PYD!
Kandil Türkiye Kürtleri’nin Suriye’de olup bitenlere seyirci kalmasından rahatsızlık ifade ederken, onlar da Türk dış politikasını PYD üzerinden eleştirip duruyorlar.
Hatırlayacaksınız, ‘Kürt uzmanı’ liberaller bize Suriye’de sanki PYD’lilerden başka Kürt olmadığını vaaz ediyorlardı. Ortada PYD’yle savaş filan yokken, ‘Türkiye, iki cephede birden savaşmak zorunda kaldı, bu olmaz, PYD’yle anlaşsın’ diyorlardı.
Yıllardır Kürt sorunu üstüne yazıp durdular, Kürt mahallesinde Kürtçülük yaptılar, Kürt alanı bir onlardan bir genelkurmaydan sorulurdu.
Şartlar olgunlaştığında, enternasyonalist dayanışma icabı olsa gerek, yüzlerce Kürt siyasetçi sırada beklerken, Kürt seçmenin oylarıyla meclise girdiler, ama hiçbiri merak edip dört kelime Kürtçe öğrenmedi.
Kürt siyasetine şaşırtıcı ölçüde ilgili oldular, yön verdiler, bu siyaseti, İttihatçı ve Kemalist hattın içinde tutmayı başardılar, ama Kürt dili ve edebiyatına hiç merak duymadılar.
Yan yana, iç içe yaşadığın ve mücadelesi üstüne kimseye söyleyecek söz bırakmadığın, oylarıyla statü elde ettiğin bir halkın diline ve kültürüne bu denli ecnebi kalmak herhalde Türkiye’ye özgü acayip bir siyasi vakadır.
Kürtler’den bir Mandela çıkmadı. Ama inşallah bir Franz Fanon çıkar da, bu gizemli ve bir o kadar da marazi hikayenin, binlerce insanın hayatına mal olmuş bir yanılsamanın nasıl olup da bugünlere kadar sürebildiğini ve bir yerde biterken bir başka yerde (Suriye’de) başlayabildiğini anlatır, böylece, bu kabustan hep beraber uyanma fırsatı buluruz.