Türk aydınları çok tuhaf. Erdoğan’ı yerden yere vuruyorlar. Sonra Erdoğan Kürt meselesinde düşündüğü projeyi hayata geçirmek için akil insanlar diye bir teklif ortaya koyduğunda, o gruba girmek için kırk takla atıyorlar. Ahlaki davranmıyorlar maalesef. Gidiyorlar akil insan projesinde görev yapıyorlar, sonra devletin ve tabi ki Erdoğan’ın onlara verdiği görev bittikten sonra, niye bu projede görev aldıkları sorulduğunda dönüp , Murat Belge gibi aynen şunu söylüyorlar:
Görevi kabul ettik, ama Erdoğan’ın bu işi çözemeyeceğini biliyorduk.
Maden biliyorsun, Erdoğan’ın ve onunla işbirliği yaptığını düşündüğün Öcalan’ın ortak projesinde ne işin var diye sormazlar mı?
Ne Kürtlerle barış, ne bu ülkenin büyümesi, ne demokrasi ne Avrupa Birliği. Siyaset, sanat ve edebiyat alanında, entelektüel zemini ve geçerli piyasayı hala da belirleyebilen, sinemadan romana varıncaya kadar racon kesen, bu alandaki iktidar mevzilerine kem gözle bakanı anasından doğduğuna pişman eden, muktedir aydınlarımızın, tek derdi var:
Erdoğan’ın siyasi hayatını bitirmek..
Ergenekoncular bu amaç için her şeyi göze almışlardı. Şimdi aynı amaç için belli bir aydın kesiminin göze alamayacağı hemen hiçbir şeyin kalmadığına tanık olmaktayız.
Erdoğan’ı devirebilecek ve demokratik bir rekabet mecrası içinde gelişebilecek normal siyasi mücadeleye ve koşullara dönüp bakmıyorlar bile. Mesela gidip, Türkiye siyasetinin belli başlı iki seküler akımı diye düşündükleri ve büyük önem affettikleri iki hareketten birini (CHP veya HDP’yi) güçlendirmek veya her ikisini (CHP ve HDP’yi ) bir ittifak cephesinde bir araya getirmek için belli bir siyasi ve entelektüel çaba içinde olmayı tercih etmiyorlar. Çünkü zahmetli bir yol bu. Sonuç verip vermeyeceği de belli değil. Sonra epey riskli. Kürt hareketinin siyaset tarzı, silahlı hareketin gereklerine ve sadece Türkiye’de değil, Suriye, İran ve Irak’ta ortaya koyduğu stratejilere göre belirleniyor. Bu da son derece riskli bir durum. En azından CHP ile HDP arasında kurulabilecek gibi görünen siyasi ilişkilerin bir ileri safhaya taşınmasının önünde duran en bariz engel.
Bu engel, Türk aydınlarının, Erdoğan’ı devirmek için tek imkan diyerek, sürekli temas içinde oldukları Kürt siyasetiyle daha organik ilişkiler içine girmesine mani oluyor. Ama Cihangir’den Rojavaya el sallamanın bir maliyeti yok nasıl olsa. El sallayıp duruyorlar..Bakmayın siz, en baba Kürtten bile daha Kürt bir edayla, Rojava deyip durduklarına..
Erdoğan ve AK Parti’yle mücadeleyi siyasi kabuller ve ilkeler üzerinden normalleştirmiş bir Kürt hareketiyle en ufak işleri olmaz bunların.
Yıllardır, muhafazakar-demokrat Kürt partilerinin, Kürdistan’ın her bir parçasında verdiği mücadelelere bunların içinden kimse yüzünü dönüp bakmadı bile. Rojava meraklarının sebebi, Rojava’nın normalde olması gerektiği gibi Esat’a karşı değil de, Erdoğan’a karşı bir mücadele alanı olabileceğine, ve bu alanın çözüm sürecini sona erdirebileceğine dair içlerinde besledikleri umuttur.
Bugün eğer Suriye’deki Kürt mücadelesi PYD’nin öncülüğünde değil de KDP’nin öncülüğünde olsaydı, tavırları bambaşka olurdu.
İçerde ise, CHP ve HDP’nin işe yarayabileceğine pek inanmıyorlar artık. Gözlerini Rojava’ya ve Kobanê’ye dikmiş olmalarının gerçek sebebi burada gizli.
Murat Belge’nin şu sözleri bu umut kırılmasını iyi tarif ediyor: ‘Burada özellikle ana muhalefet herhangi bir denetim mekanizması oluşturabilecek gibi görünmüyor. Diğerlerinin de boyu posu yeterli değil. O zaman bir tek Kürtler kalıyor. ‘ Murat Belge’nin diğerleri dediği kesimin askerler olduğunu hatırlatmak isterim. Sivil bir iktidara karşı verilecek mücadelede, sosyalist bir aydının ‘diğerlerini’ bir alternatif gibi görebilmesi, Türk aydınının hali pür mealini iyi anlatıyor.
Belge, Taraf gazetesine verdiği söyleşide, Öcalan’a da haksızlık ediyor ve Kürt siyasetini yarım asra yakın bir süredir yöneten bir liderden ve onun hareketinden hiçbir şey öğrenmediğini göstermiş oluyor. Belge, ‘Öcalan tek kişilere inandığı için bu işi Erdoğan’la beraber çözeriz diyor’ diyerek, sonra da ilave ediyor :
‘Öcalan sanırım müzakereyi kesecek. Öcalan’ın böyle olmuyor noktasına yaklaştığını sanıyorum.’
Öcalan’ın PKK’yi büyütürken başvurduğu yöntem ve araçlara eleştirel gözle bakmak mümkün, ama Öcalan kadar, siyasi konjonktürü yıllardır doğru okuyarak hareket eden bir başka lider yok. Böyle olmasa bugün ne Öcalan olurdu ne PKK..
Konuya Perşembe günü devam edeceğim.