Askeri savcının Roboski katliamı için verdiği kararı okurken, aklıma Mehmet Eroğlu’nun konusu katliamın yaşandığı coğrafyada geçen ve savaşı anlatan romanı geldi. Rojin adını taşıyan romanında, farklı saflarda, ve farklı amaçlarla dağa çıkmış biri erkek biri kadın, iki insanın hikayesini anlatıyor Eroğlu.
Kadın PKK’nin, erkek Türk ordusunun saflarında savaşıyor. Dağlarda süren amansız bir kaçış ve kovalamaca sırasında, herhangi bir çarpışma anında, erkeğin silahından çıkan mermiler kadını öldürebilir. Tersi de mümkün tabi. Kadının silahından çıkan mermiler, bir kaya parçasının arkasına saklanmış ve pusuya yatmış erkeği vurabilir.
Hem kadının hem erkeğin bir anda katil olma, tanımadığı, bilmediği bir insanı öldürmesi dağda yaşanan tek hakikat gibidir. İnsanın bilmediği, duygudaşlık kurmadığı, tenine dokunmadığı, soluğunu yanı başında hissetmediği bir insanı öldürebilmesi her zaman çok kolaydır.
Düşmanların duygudaşlığı
Ama bu hakikat roman biterken bambaşka bir hakikatle yer değiştiriyor. Kader birbirini öldürmek için dağlarda dolanıp duran bu iki insanı, bir anda birleştiriyor. Gruplarından ayrılmak zorunda kalan romanın iki kahramanı, donmamak ve bu defa doğaya yenik düşmemek ve ,hayatta kalabilmek için birlikte mücadele ederler. Zor bir seçim.. İki düşmanın hayatta kalabilmek için birbirlerine kol kanat germekten başka çareleri yoktur. Artık sadece birkaç saat süren bu kısa zaman içinde, birbirlerini tanımış, soğuktan korunmak için de olsa, birbirine sarılmış ve belli bir duygudaşlık kurmuşlardır. Yazar romanın bu son bölümünde bize, karşınızdaki insan düşmanınız bile olsa, eğer sizinle belli bir duygudaşlık kurmuşsa, onu öldürmenin o kadar da kolay olmayacağını, hatta imkansız olduğunu anlatmaktadır.
Shakespeare’in VI. Henry oyununun 2. Bölümünde bir sahne vardır. Asi Jack Cade, Lord Say’e sataşarak, onun savaş alanının risklerini, korkutucu tehlikelerini hiçbir zaman yaşamadığını yüzüne vurur ve şu soruyu sorar:
- Ne zaman vurdun tek bir yumruk olsun savaş alanında?
Lord şöyle cevap verir:
- Uzaklara uzanır büyük adamların elleri. Hiç görmediğim insanları çoktur vurmuşluğum. Ve vuruşlarımla öldürmüşümdür onları..
Katliamın cevapsız soruları
General Özel evinde, Roboski katliamının emrini verirken, belki de Lord Say gibi, bir büyük adam olarak, ‘elinin çok uzaklara uzandığını’ düşünmüş ve bu çok uzaklara uzanabilen ellerin yol açabileceği katliamın vicdani muhasebesini o emir anında aklına bile getirmemişti.
Yoksa tanımadığı, bilmediği ve hiçbir duygudaşlık kuramadığı sivil insanların topluca katledilmesini mümkün kılacak bir emri bu kadar kolay ve sıcak bir ev ortamında verebilir miydi?
Değerli okurlar, Uludere’nin aydınlatılması yeni bir başlangıca yol açabilirdi.
Bir katliamın gayrı meşruluğu ve haksızlığı ilk defa ve bu ölçülerde tartışılıyordu.
Bu durum toplumun geçmişte olduğu gibi bu türden devlet katliamlarını bir biçimde tolere edeceği ve suskunlukla karşılayıp onaylayacağı dönemlerin çok geride kaldığını gösteriyordu.
İhmal veya kasıt kelimeleriyle durumu izaha çalışmak, bu katliamın yarattığı trajediyi hafifletmeye yetmedi.
Hak ve adalet talep eden bir toplumda hangi gerekçeyle olursa olsun, sivillere karşı gerçekleşmiş bir katliamı meşru gösteremezsiniz.
Roboski katliamına kadar; bir halkın neden bu kadar kolayca bu kadar çok ve yüzyıla uzanan bir tarih boyunca sayısız katliamlara maruz kaldığını, her defasında bu katliamların çeşitli gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışıldığını ve suçun her defasında cezasız kalmış olmasını tartışabilmiş değildik.
Balkanlar’dan tutun da Ortadoğu’ya, Orta ve Batı Avrupa’ya kadar bazı ulusların uğradığı katliamlar üstüne yapılan bilimsel araştırmaların haddi hesabı yoktur.
Ve temel sorular bu araştırmalarda hep aynıdır:
Bir katliamı hazırlayan ortam nasıl oluşur?
Bir katliam, her zaman ‘terörle mücadele’ esnasında mı meydana gelir?
Bir katliam, teröristlerle savaşan devlet güçlerinin, salt içine sürüklendiği psikolojiyle açıklanabilir mi?
Milliyetçilik, etnik hınç ve öfke, tarihte yaşanmış ağır travmalar, bir katliamın meydana gelmesinde nasıl rol oynar?
Kuşkusuz bu sorulara farklı açılardan, çok farklı cevaplar verilebilir.
Ama bu cevapların hiçbiri, salt ‘terörle mücadeleyle’ açılanabilecek gibi değildir.
Kastı belli istihbarat
34 kişiye bomba yağdırıyorsunuz, onları katlediyorsunuz, sonra da ‘kaçakçılık yapıyorlardı ve zaten ölmeselerdi yargılanacaklardı’ diyorsunuz..
Ya da şu:
Kürtler katliamlara uğratılabilir, köyleri boşaltılabilir ve yüz binlercesi sürgüne, göçe zorlanabilir, aydınları, siyasetçileri sokak ortasında infaz edilebilir, çünkü PKK’yi destekliyorlar!
Ve nihayet Roboski gibi olaylar olabilir, çünkü PKK’yle işbirliği halinde kaçakçılık yapıyorlar!
Dünyadaki katliamlar tarihine bakıldığında, böylesi meşrulaştırma gayretlerinin, her defasında yeni katliamlara çağırdığını görmek çok zor değil.
Roboski katliamının soruşturulamayacağına ilişkin askeri savcının vardığı hüküm, Roboski Davası için farklı bir sürecin başlamasına yol açacak, ama kuşkusuz bu katliamı meşrulaştırmaya yetmeyecektir.
Askeri savcının 16 sayfadan ibaret mütalaası, Roboski olayının şimdiye kadar kamuoyundan gizlenen faillerini de aslında ortaya çıkarmış bulunuyor.
Yerel’den ta Genelkurmay Başkanlığına uzanan askeri bir hiyerarşi içinde işlenmiş bir suç söz konusudur. Emri verenin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel olduğunu artık biliyoruz.
Özel’in evinden verdiği söylenen emri yerelde kimin uyguladığı da artık bir sır değil.
Savcı mütalaasında bunları açıkça belirtmekte, ama katliamın adeta mukadder olduğunu ifade etmektedir. Bir istihbarat alınmış ve aralarında PKK’nin üst düzey yetkililerinin de olduğu PKK’lı bir grubun sınırdan geçeceği ihbar edilmiştir. İstihbarat kaynağının kimliği hala gizlidir. Ama açığa çıkarılması gerekmektedir. Çünkü besbelli ki kasıtlı ve katliama yol açacağından kuşku duyulmayan bir istihbarat bilgisi söz konusudur.
Çünkü PKK’li denilen ve parçalanarak can veren Roboskililerin hiçbirinin PKK’li olduğuna dair bilgi ve bulguya rastlanmamıştır. Bombardıman uçaklarının katlettiği kişiler hayatlarını kaçakçılık yaparak kazanan köylülerdir ve aralarında çocuk yaşta denebilecek kişiler de vardır.
Kaldı ki, istihbarat doğru olsaydı bile, bu, hiçbir şekilde katliam yapmayı ne hukuki ne ahlaki ne de savaş ilkeleri ve hukuku bakımından haklı kılmaz.
Geçmiş için önemli milat
Davanın avukatlarından Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi bu durumu şu sözlerle açıklamaktadır:
‘Ulusal ve uluslararası düzenleme hükmü, elinde silah bulunduranlara her türlü keyfiliği ve öldürme yetkisi vermiyor. Uluderelilerin tamamı silahlı olsaydı bile, yine de bu katliamın failleri cezai sorumluluktan kurtulamayacaktı.’
Elçi bundan sonra şu süreci izleyeceklerini ifade ediyor:
‘Karara karşı itiraz edeceğiz. Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e başvuru hakkımızı kullanacağız. Birleşmiş Milletler yetkililerini de görev ve incelemeye çağıracağız. BM keyfi ve kısa yoldan infazlar özel raportörü ve diğer BM mekanizmalarının harekete geçmesi için müracaatta bulunacağız.’
Askeri savcının Roboski mütalaası ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin aldığı karar, Roboski’yi ahlaki ve hukuki bakımdan kamuoyunun yeniden tartışmasına yol açacak.
Roboski geçmişin ağır yükünden kurtulmak için önemli bir dava, hatta bir milat gibi görünüyor.
Doğal olarak bu aşamada devletin nasıl hareket edeceği çok önemlidir.
Devlet Denetleme Kurulu’nun göreve çağırılması başlangıç için çok önemli olabilir.