Çok tartışmamız gerektiği halde üzerine durmayıp, yanlış değerlendirilmelerine kurban olmaya devam ettiğimiz iki konu var:
l Biri başkanların sorumluluk duymadan kulübü olanaklarının üstünde borçlandırıp, çekip gidebilmeleri.
l Öteki de ‘Vefa’yı nasıl anlamamız gerektiği.
Demirören sonrası görüldü ki Beşiktaş, maddi yönden ve bunun uzantısı olarak itibar yönünden oldukça hırpalanmış!
Kime sorsan, hatta sormasan “alacaklıyım” diyor. Demirören, onca kredi açmasına karşın anlaşıldı ki bir yandan ödemeleri tam yapmamış, bir yandan da paranın nereye gittiğini denetlememiş! Müsriflikte sınır tanımamış!
Kulübe para geldiği halde borçlar arttığına göre gelen miktarın yetmeyeceği yanlış harcamalar yapılmış! Peki, nereye harcanmış paralar? Orman yönetimi bunu hâlâ araştırıyor. Gerçeği yakında öğreneceğiz.
İsterler tabii
Alacaklılar paralarını istemekte.
“Neden paranı istiyorsun?” diyerek kimseye kızamazsınız. Zira bir sözleşme yapmışsınız, gereğini yerine getirmeniz gerekir. Ödemeyi daha sözleşme yaparken düşüneceksiniz.
Bir adamı alabilmek için pazarlık gücünüz ve yeteneğiniz yok. Ne isterse veriyorsunuz. Adamın etmeyeceği değerle sözleşme yapıyorsunuz. Adamın o değerde bir verim sahibi olmadığını sonradan görüyorsunuz! Bu kez ona kızıp ödemeleri geciktiriyor ya da yapmıyorsunuz! Ya da o parayı ödeyecek çapınız yok! Daha adamı alırken ödememeyi kafanıza koymuşsunuz! Olacak şey mi? Burada hatanın tümü sizde. Tabii alacaklı da sözleşmesini yasal zeminde işletiyor. Faizini, masraflarını istiyor.
Bu yasal hakkı. Ki bu yasal durumu ona siz sunmuşsunuz. Ödemenizi yapmalısınız.
Hata, sözleşmedeki hakkını isteyende değil, onu alırken sözleşmeyi yapanda.
Kucağında orman misali borçlar bulan yeni Başkan Fikret Orman, alacağını en yüksek orandan faizi ile birlikte isteyen, taksite bile rıza göstermeyen Nihat Kahveci’ye ateş püskürmüştü. Yasal açıdan buna hakkı yoktu başkanın.
Ancak her adımda ‘vefa’ bekleyen insanların da biraz anlayışlı olması gereği var.
Tepki biçimi ters gelse de Fikret başkan bunu bekliyor haklı olarak. Her adımda Beşiktaş’ın çocuğu olduğunu öne sürerek Beşiktaşlılık sermayesini kullananların (ki bu her kulüpte geçerli) biraz anlayışlı davranmalarını beklemek de yanlış bir şey değil.
Vefa ne zaman ve ne konuda ne kadar gösterilir bunu bilmeli, öğrenmeliyiz. Vefa tek taraflı değil, karşılıklı olmalı.
Ülkemizde temel sorunlardan biri, iyi denecek düzeydeki kulüp gelirlerini, çoğu yöneticinin çok kötü denecek biçimde harcamasıdır. Kulüp genel kurulları, TFF, Devlet iyi bir denetleme ile hesap sormadıkça bu sıkıntıları hep yaşayacağız. Kulübü sorumsuzca borçlandırıp, itibarını zedeleyen insanları terfi ettiren bir toplum yapısı içinde, bulunduğumuz durumdan kurtulmanın olanağı yoktur.
Bosman davası gibi
Bir kulüp bir ya da daha fazla futbolcuya önemli miktarlarda yatırım yaparak, sporsal ve yanı sıra parasal değer üretmeyi umuyor.
Ancak bir ya da kimi kez daha fazla oyuncu daha sezonun başında sakatlanabiliyor.
Olur ya... Bu da işin doğasında var.
Bu sakatlıklar kimi kez sezon boyunca sürüyor.
Kulüp hem parasını yitiriyor, hem karşılığında beklediği hizmeti alamıyor. O sakatlıklar, hem içinde bulunulan hem sonraki yılın üretimini olumsuz etkiliyor.
Tüm sorumluluk, tüm risk kulübe kalıyor!
Bu riskin belirli ölçütler saptanarak futbolcu ile kulüp arasında kırıştırılması gerekir. Bunun için bir sistem oluşturulmalıdır.
Bu durum, Bosman davası kadar profesyonel futbolun ele alması gereken önemli bir durumdur.
Her türlü yükü kulüplerin üzerine yıkarak onları batırırsak, üretim yapacak ortam kalmaz, futbolcu, teknik adam, medya ve futbolun sırtından kazanan her kesim bunun zararını görür.
BIKTIK
l Kulüpte yönetici iken hiçbir katkı yapmamış kimi kişilerin, görevlerinden ayrıldıktan sonra gene hiçbir katkı yapmayan, kendilerini reklam etmeye dayalı konuşmalarından bıktık, usandık.
USANDIK