Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezisi çerçevesinde Letonya’nın başkenti Riga’dayız. Letonya 2 milyon nüfuslu, 9 şehirden oluşan, 101 parlamenterin bulunduğu, 5 partinin katıldığı koalisyon ile yönetilen, 64 bin 589 km karelik küçük bir ülke. Ama tarihini milattan önce 10 binli yıllara götüren ve şu son yüz yıl içinde belki de Avrupa’nın yaşadığı tüm sancıları yaşayan bir ülke.
İlginçtir, Cumhurbaşkanlığı geçici ikametgahı, Karakafalar Evi diye bilinen 1334 yılında bekar esnaf, gemi sahipleri ve yabancı tüccarlar için kurulmuş bir lonca. Loncanın hamisi Kuzey Batı Afrikalı zatlar imiş ve muhtemelen renkleri esmer olduğu için bu adı almış. Acaba, o yıllar Müslüman tüccarların bir kısmı uzakdoğuya gittiği gibi, bir kısmı da buralara kadar mı uzandı?
Hani insan, gittiği her yerde kendisine yakınlıklar bulduğunda içinde bir mutlu duygu oluşuyor. Riga nere, Kuzey Afrika nere diyorsunuz, ama ticaret sınır tanımıyor ve ticaretle birlikte kültürler de taşınıyor. Bizim Ahi’lerin esnaf loncası da Baltık kıyısında kendisine yer buluyor.
Geldiğimiz günün gecesi, Akşam’dan Murat Kelkitliler, Milliyet’ten Serpil Çevikcan ve Milliyet’ten Abdullah Karakuş’la birlikte, yine Karakuş’un bizden önce keşfettiği bir İtalyan lokantasına gidiyoruz. Mahzen gibi bir yer burası. Bir masa arıyoruz, aramızda konuşurken bize Türkçe “Türk müsünüz?” diye hitap eden bir ses duyuyoruz. Bu bir genç kız sesi. Yol gösteriyor.
Konuşuyoruz. Azerbaycan’lı Aygün o. Yüzünde gerçekten bizden birisinin sıcaklığı, masumiyeti var. Bir masa bulup oturuyoruz, Aygün bizi gördüğü için çok mutlu. O lokantada çalışıyor. Riga’ya ablasının yanına, okumaya gelmiş. Evet Azerbaycan nere, Letonya nere, ama bu çağda da eğitim arayışı böyle seyrü seferleri normal hale getirmiş. Aygün’e de hem çalışıp hem okumak düşmüş. Ayrılırken Aygün, Serpil çevikcan’ın verdiği bahşişi almak istemiyor, zorlayınca, “adisyon kutusuna koyun bari” diyor, bütün mahcubiyeti üzerinde...
Yan masamızda Türkçe konuşan iki genç kız daha var. Onlar Gürcü, hemen aramızda iletişim sağlanıyor. Türkiye’de Uluslar arası ilişkiler okuyorlarmış, Türkçeyi öyle öğrenmişler. Hayret, biraz ötedeki masada yine Türkiye ile ilgili bir şeyler konuşuluyor.
Letonya’nın Sovyetler’den bağımsızlık sürecinde Türkiye, onun bağımsızlık iradesinin yanında yer almış. Ocak’tan itibaren AB Dönem Başkanı olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da kararlılığı ile Türkiye’nin AB ile ilişkileri geliştirmek için yoğun bir mesaiye girdiği bu dönemde, Letonya ziyareti çok önemli. Letonya’nın da bu geziye çok önem verdiğini öğreniyoruz. Türkiye bu süreçte AB’nin bütün fasılları açması ve hiçbir faslı askıya almamasını istiyor.
Gezide Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,, AB Bakanı Volkan Bozkır, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker yanında, eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım var, Cumhurbaşkanlığı danışmanları var, yeni TRT Genel Müdürü Şenol Göka var...
Geniş bir işadamları grubu ayrıca sayın Cumhurbaşkanının uçağında yer alıyor. İTO Başkanı İbrahim Çağlar, MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, DEİK Bsaşkanı Ömer Şerif Vardan, ASKON Başkanı Mustafa Koca bunlar arasında...
Biz gazeteciler Vedat Bilgin, Serpil Çevikcan, Nihal Bengisu Karaca, Meryem Gayberi, Cem Küçük, Serdar Arseven, Yıldıray Oğur, Murat Kelkitliler, Bekir Hazar, Ersoy Dede ile kalabalık bir grup oluşturuyoruz.
Bu kadar gazeteci, bu kadar devlet adamı ve bürokrat ile bir arada olunca, gündemin her boyutunun masalara gelmmemesi olmaz.
Gezi sayın cumhurbaşkanı’nın gezisi ama, biz gazeteciler herkesten gündemlerin zarka planına ilişkin bir şeyler devşirmeye çalışıyoruz.
Önceki akşam, Radison Otelinin restoranında Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu etrafına doluştuk ve birkaç saat boyunca, şu an yaşanan sıcak gelişmelerin arka planına ilişkin bilgiler - değerlendirmeler dinledik. Belki tamamı off-the record - İsmine atfen yazılmamak kaydıyla... Olsun, olan-biteni değerlendirirken her yeni bilginin önümüzde bir pencere açtığını ifade etmem lazım. Ben şahsen, öyle “tehlikeli yalnızlık” teorileri geliştirip, Türkiye’nin elinin kolunun bağlandığını düşünenlerin, olayların merkezindeki insanlarla, yaşananların arka planına ilişkin bir ufuk turu yapmalarının, zihin sağlığı açısından son derece faydalı olduğunu düşünüyorum.
Sabah kahvaltıda İbrahim Kalın’ı davet ettik masamıza. Biz dış gelişmeleri konuşalım istiyorduk, sohbet Aşık Veysel’den açıldı. “İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece... Bu, Cumhurbaşkanımızın da siyaset felsefesi” dedi İbrahim Kalın...
Bugün Riga’nın tarih dokusunu gezeceğiz. Yarın Estonya’dayız.