Bütün kadrolarıyla dışa bağımlı bir sistem ve bu sistemin ‘eğitim’ adı altında öğüttüğü bizler…
Sistemin öğütümünden geçen bizlere dışa bağımlılığın “Muasır medeniyet seviyesine ulaşma” ve teslimiyetçiliğin de “Yurtta sulh cihanda sulh” diye yurtturulması…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “İdraklerin iğdiş edilmesi” diye tanımladığı bu öğütüm tezgâhından geçip de kendini kurtarabilen çok az. Foseptik çukuruna düşüp de temiz çıkmak ne kadar mümkün? Necaset bulaşmasa bile kokusu üstümüze siner; nitekim sindi de!
Batı’nın tavrı malûm. Bizlere erdem, vazgeçilmez diye sundukları putlarını tek tek yemeye başladılar. İfâde özgürlüğünü kısıtlıyorlar, uluslararası kuralları hiçe sayıyorlar vd. Hep beraber yaşıyor, görüyoruz… En son İsviçre’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başına silâh dayanmış halde resmedildiği bir pankartın açılması. Pankartın üzerinde de “Kill Erdoğan / Erdoğan’ı öldürün” yazılmış… Bağımsız bir devletin en tepedeki isminin öldürülmesine mâtuf teşvik ve tahrik edici görseller ve sözler Avrupa’nın ifâde özgürlüğüne giriyor! Eylem özgürlüğü de sonuna kadar. Yeter ki Batı’nın çıkarına çomak sokmayın, kimi öldürüyorsanız öldürün. Size silâh, bomba dahil her türlü desteği de verirler...
Teslimiyetçi sistemin öğütümünden geçip de şahsiyet bulamayanlara göre yaşadıklarımız bizim aleyhimize. Onlara göre Türkiye hiç bu kadar rezil olmamış ve sıkletimiz de bunu kaldırmazmış. Batı, çıkarlarına uymadığı için putlarını bir bir yerken rezil olmuyor da Türkiye bağımsızlığa adım adım giderken mi rezil oluyor! Recep Tayyip Erdoğan “Böyle gelmiş böyle gider” demeyip Türkiye’ye, köklerinden neşet eden yeni bir yol çizmeye çalıştığı için mi ölümü hakediyor!
Bu minvalde köşe yazılarını okuyunca aklıma 15 Temmuz’da Anadolu’yu işgale yeltenen soysuzların yayımladıkları bildiri geliyor. Onlar da uluslararası itibarın kaybedildiğini, kaybedilen itibarı yeniden kazanmak için yönetime el koymak zorunda kaldıklarını açıklamışlardı. “Uluslararası itibar”dan kastın ne olduğu da hepimiz için aşikâr…
“Türkiye bu sıkleti kaldırmaz” diyenler Batı’nın bu sıkleti kaldıracağına, yıkılmayacağına, gücünü kaybetmeyeceğine dair mutlak inanç nereden geliyor? İmanları gözlerinde olanlar 15 Temmuz’u gecesi kör mü olmuşlardı da hâlâ Batı’nın düdüğünü çalıyorlar! Görmediler mi 15 Temmuz gecesi Müslüman Anadolu halkının destanını? Hadi o gece korkudan kanepe altında abdest bozmaktan gözleri bir şey görmedi de ya sonra… Batı’ya olan mutlak imanları kalplerini kör etmiş…
İğdiş edilmiş zihinler merak etmesin, Türkiye dik durdukça düşmanın gözünde bile saygınlık kazanıyor. Dünyanın gözü Türkiye’de… Mazlumların duaları Türkiye ile… Ve dünyayı kayan yörüngesine oturtacak kuvvet de Müslüman Anadolu’nun ruhunda mevcut… Rezillik, Batı’ya teslim olmayı rededenlerde değil, kendini bu ruha ait görmeyenlerde!