Kendi tarihinin ve dininin cahili çevreler yine Atatürk istismarı yaparak konuyu hilafete getirdiler.
Nefret ettikleri Kur'an alfabesiyle yazılan kelime-i tevhidi hilafet bayrağı ilan ederek cehaletlerini bir kez daha gözler önüne serdiler.
Tamamı hukukçulardan oluşan bir baro aynı cehaletten yola çıkarak kınama yayınladı ve Müslüman olmanın giriş cümlesi olan kelime-i tevhid hakkında suç duyurusunda bulundu!
Son seçimlerde yüzde 0.12 oy alan azınlığın azınlığı Türkiye Komünist Partisi, Müslümanları cumhuriyet düşmanı ilan ederek Galata Köprüsü'ne cehalet kokan bir büyük pankart asıp millete parmak salladı! Hani denir ya, dinime dahleden bari Müselman olsa!
Galata Yürüşüyü'nden elinde kelime-i tevhid bayrağıyla dönen bir vatandaş darp edildiğinde, ana muhalefet lideri şiddeti teşvik edercesine darp edileni değil darp edeni arayarak hukuki destek sözü verdi!
Medyada hilafet üzerinden İslam'a yapılan saldırıları saymıyorum bile.
Ancak kelime-i tevhid bayrağı konusunda Soner Yalçın'ı bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Çünkü Çarşamba günü hakikaten dört dörtlük altına imzamı atabileceğim kendi mahallesine bir uyarı yazısına imza attı!
Bu konularda dindar camia bir şey yaptığında ya da yazdığında seküler kesim hemen cumhuriyet düşmanlığı, Atatürk karşıtlığı gibi ezberlerle saçmalamaya başlıyorlar.
Ancak seküler kesim içinde meselelere objektif bakabilen gerçekleri olduğu gibi aktarabilen az da olsa vicdan sahibi akil insanlar var.
Bu vesileyle hilafet saltanat ihanet gibi tartışılan konularda iki önemli eserle tebarüz eden İpek Çalışlar'ın özellikle Hanedandan Bir Sultan Sabiha isimli kitabından bir nebze bahsetmek isterim.
Kitabı okuyup da İpek hanımı hilafetçi saltanatçı zannetmeyin sakın. İpek Çalışlar 68 kuşağının 'Maocu Kızlar'ından biridir.
Kitap Sabiha Sultan'ı anlatıyor ancak Sabiha Sultan ekseninde yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki sürecin belgelerle fotoğrafını çekiyor.
Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gönderilişi, milli mücadele, saltanatın ve hilafetin ilgası ihanet ve sadakat konularının fotoğrafı çekilmiş.
Fotoğraf diyorum çünkü fotoğraf gerçeği olduğu gibi gösterir. Kitap resmi tarihin tahrif ettiği birçok gerçeği delillerle düzelterek okuyucuya aktarmış.
Evet, kitap resmi tarihin tashihini yapmış.
Sabiha, Padişah Vahidüddin'in iki kızından biri, Abdülmecid'in oğlu Ömer Faruk Bey'le evli olduğu için son halifenin de gelini.
Dolayısıyla hem padişah hem son halife konusu ister istemez kitabın öznesi haline gelmiş. Ve Sabiha Sultan anlatılırken ilgili gelişmelere yer verilmiş.
Mesela Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Vahidüddin tarafından gönderildiğini, olağanüstü yetkilerle donatıldığını ve Vahidüddin'in kimi kıymetli varlıklarını satarak Mustafa Kemal'e kendi cebinden 30 bin lira vererek desteklediğini yazıyor.
Sadece göndermekle kalmıyor, milli mücadelenin başarılı olması için imkân dâhilinde çaba sarf ediyor.
Mesela Abdülmecid de milli mücadeleye destek veriyor. Hatta şehzadelerin hepsi milli mücadelede fiilen bulunmak istiyorlar. Hatta hatta, Sabiha'nın kocası aynı zamanda kurmay bir subay olan Şehzade Ömer Faruk milli mücadeleye katılmak için İngilizlere yakalanmamak amacıyla kaçak yollarla İnebolu'ya kadar gidiyor ama Ankara onu tekrar İstanbul'a gönderiyor!
Yani resmi tarihin söylediği gibi padişah ve hanedan milli mücadeleye karşı durmak bir yana tam tersine destek oluyorlar!
Vahidüddin'in de Abdülmecid'in de hanedanın da hain olmadıklarını anlatıyor.
Tabii olaylar Sabiha Sultan etrafından dönünce bütünüyle hanedanın hayat tarzı da kitabın ana konularından biri oluyor.
Kitabı okuyunca göreceksiniz ki, hanedan kendisine düşmanlık eden çevrelerden daha modern bir hayat yaşıyor.
Sanat, kültür, estetik, bilgi, yabancı lisan, müzik ve çağı okuyup anlama konularında hanedanın seküler kesimden öğrenecekleri hiçbir şey yok, tam tersine seküler kesimin onlardan öğreneceği çok şey var.
Bunları ben yazmıyorum, yine seküler kesimin bir mensubu olan ama vicdan sahibi bir yazar kaleme alıyor.
Tabii 500 yıl bu topraklara hizmet etmiş hanedan mensuplarının çoluk çocuk demeden kadın yaşlı demeden vatandaşlıktan çıkarılmaları, apar topar sürgün edilmelerinin hikâyesini de özetlemiş yazar.
Kendi dönemini yüceltmek için geçmişi kötülemek siyasetin doğasında vardır. Ama hakikatlerin de bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
İpek hanımın hilafetçi de saltanatçı da olmadığını biliyoruz ama tarihi olayları ideolojiye kurban etmeden objektif olarak yazabilmek, hele o mahallede bunları yazabilmek cesaret ister.
İpek Çalışlar hem Latife Hanım isimli kitabında hem de Hanedandan Bir Sultan kitabında bu medeni cesareti göstererek tarihe not düşmüş.
Tebrik ediyorum.