Dün akşam Beştepe Külliyesi’ndeki 29 Ekim Resepsiyonu’nda, gayriihtiyari gerilere gittim, Çankaya’daki “resepsiyon savaşları”nı düşündüm.
Gerginlik, günler öncesinden başlardı.
Daha vahimi ise gerginliğin kaynağı, “ev sahibi”nin ta kendisiydi.
Milletin “hamisi”(!), milletin mekanına; milleti sokmuyordu.
Dedelerin şehadetleriyle kurulan cumhuriyetin kutlamasına, torunlar sokulmuyordu.
Kendi mezuniyet töreninde birincilik ödülünü alamayan kızlarımızla, asker oğlunun yemin törenine giremeyen analarımızın yaşadığı dramın Çankaya versiyonu...
“Bay dürüst”ün davetiye oyunu...
Bakın eskiden Türkiye’nin cumhurbaşkanı nelerle uğraşırdı.
Başörtülü vatandaşlarımızı bu resepsiyona sokmamak için her yıl yeni yöntemler geliştiriyorlardı.
Öyle abarttılar ki, neredeyse kişiye özel davetiye hazırlıyorlardı.
Tehdit olarak görmedikleri için CHP’li bütün vekillere “eşli” davetiye, AK Partili kadın vekillere (kocaları başörtülü gelemeyeceği için) “eşli” davetiye ama AK Partili erkek vekillere “eşsiz” davetiye...
Cumhurbaşkanı değil, bölücülüğün “eşsiz” kralı...
Kamusal alan, kişisel işgal...
Bu kendinden menkul cumhuriyet bekçileri, işgal ettikleri birkaç dönümlük “kamusal alan”dan bütün millete meydan okurlardı.
2002’de, milletin AK Parti’ye gösterdiği teveccühü önceden gören Sezer, 29 Ekim Resepsiyonu’nda, “Kimin başbakan olacağına ben değil de, milletvekili bile olamayan bir parti başkanı mı karar verecek” sözüyle, milletin iradesine ipotek koyacağını daha seçimden önce ilan ediyordu.
Nitekim öyle de yaptı.
Ülke yönetiminde “yok” hükmünde olan o silik şahsiyet, millet iradesini işgal konusunda aslan gibiydi.
Hatta hızını alamadı, görev süresi dolduğu halde “Kamusal alan”ı aylarca kişisel işgali altında tuttu.
Ve... Korktukları oldu!..
Nihayet millet duruma el koydu ve o işgalleri bitirdi...
Köşk’teki birkaç saatlik misafirliğini bile ulusal tehdit gördükleri başörtüsü, o makamı tamamen ele geçirdi!
Ama onların dediği gibi ne cumhuriyet elden gitti ne de laiklik.
Peki ne oldu?
Bu makamlardaki işgal sona erdi, cumhur; yıllardır başkanıyla doya doya kucaklaşıyor.
Daha da önemlisi, bu resepsiyonlar; milletimizin her bakımdan gelişmesi için bir motivasyon merkezine dönüştü.
Millet tehdit değil; teminattır
Hayvan sevgisi simsarlarına ders veren Rizeli Sena, “insan hakları” istismarcılarına inat, kopardığı eriğin parasını dala asarak “insan hakkı”na saygının ne olduğunu gösteren Soner Kaya, “kirlenmesin” diye boş koltukların önünde dikilerek, “kamusal alanın nasıl korunacağını” gösteren Zonguldaklı madencileri, temizlik işçisi olarak çalıştığı fabrikayı “kopyalayarak” vatanseverlik örneği veren Şehriban Şahin bu yılki resepsiyona özel davetli olarak katıldılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gördükleri teveccüh, bütün Türkiye’yi imrendirdi.
Ekonomik kalkınmaya, sosyal ve kültürel olgunlaşmaya teşvik etmenin en etkili yolu...
***
Lafı hiç uzatmayacağım...
Milleti, devlet için tehdit görenler, o “işgal dönemleri” ile milletin; devletiyle kenetlendiği bugünü mukayese etsin ve devletin ne zaman daha güvende olduğuna karar versin.
Tabii ki milletin gücü onlar için bir anlam taşıyorsa...