31 Mart Pazar günü seçim yapıldı. Henüz itirazlar dolayısıyla yasal süreç tamamlanmadı. Mazbatasını almamış hiç kimse yasal olarak belediye başkanı değildir. Lakin CHP’nin İstanbul adayı kendini resmen Belediye Başkanı ilan ediyor. Anıtkabir’e gidip bu sıfatla deftere imza atıyor. Bu, dışarıda malum güçlerce tertiplenmiş bir kaos ve çatışma oyunudur. Dahası ve en fenası düpedüz bir tahrik siyasetidir.
Bu oldu-bitti siyasetiyle oluşturulmak istenen algı bellidir: “Ben sandıkta kazandım. Benden çalmaya çalışıyorlar.” Cumhurbaşkanımızın şahsında Türkiye’nin alnına yapıştırılmak istenen bu kara leke, dışarıda tertiplenen bir oyunun içerideki figüranlarca sahneye konulmasından ibarettir.
Bu akıl CHP’yi de, adayını da aşan bir akıldır. Bu aklın sahipleri bellidir. PKK/HDP-FETÖ destekli siyasi konsorsiyumun iplerini elinde tutan üst aklın kim olduğu ve nasıl bir fitne senaryosuyla Cumhurbaşkanımızın şahsında Türkiye’ye operasyon çekmeye çalıştıkları aşikârdır.
***
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın şu açıklaması bu tezgâhın asıl sahiplerini ele veriyor: “Özgür ve adil seçim demokrasinin önemli parçası. Buna meşru sonuçların kabul edilmesi de dâhil.”
Teorik olarak yanlış mı? Hayır. Tastamam doğru. Burada gizlenen hinlik şu: Henüz kanuni/hukuki itiraz süreci tamamlanmadan birilerinin galip ilan edilmesi. Şimdiden aba altından “Bunu kabul edin, yoksa fena olur!” tehdidinin savrulması.
Bilmeyen de sanır ki ABD sahiden demokrasiyi çok önemsiyor! Özgür ve adil seçimlerin ortaya koyduğu meşru sonuçlara saygılı! Mısır’da özgür ve adil seçimle işbaşına gelen meşru Cumhurbaşkanı askeri darbeyle alaşağı edildiğinde ABD’nin safı askeri diktatörden yana oldu. Venezüella’da seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı dururken bir başkası ABD tarafından resmen Cumhurbaşkanı olarak tanınıp ilan edildi. Venezüella’nın içi ABD tarafından bizzat karıştırıldı.
ABD’den yapılan işbu açıklama tahrik ve tehdit içermektedir. İtirazlar sonrasında YSK farklı bir karar verirse bunu meşru sonuçlara müdahale olarak şimdiden yorumlayıp malum kitleleri sokağa dökme senaryosunu devreye almak tehlikeli bir tahrikin yanı sıra düpedüz hasmane bir tavırdır.
Üst aklın PKK/HDP-FETÖ destekçisi ABD’li Michael Rubin’in 1 Nisan’da attığı şu tweet bu kirli tertibin apaçık ipuçlarını veriyor: “2009 yılında Ahmedinejad seçimi çalmaya çalışınca, İranlılar sokaklara çıkarak protesto ettiler. İran halkı acaba Türklerden daha mı demokrasiye değer veriyor? Gezi Parkı protestoları birilerinin ayarlarını bozmuştu.”
Erdoğan’ın şahsında “diktatörlük” vurgusu! Seçimlerin çalınacağı iftirası! Malum kitleleri yasal itirazın ardından farklı bir karar çıkarsa Gezi tarzı sokaklara çağırma senaryosu! HeR yönüyle kirli bir operasyon.
Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun 2 Nisan’da attığı şu tweet bu siyasetin Fransız versiyonu niteliğinde: “Türkiye’nin ve özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’in çoğulcu demokrasiye, adalete ve temel hak ve özgürlüklere inanan Belediye Başkanlarını kutluyoruz.”
Ötekileştirici, saygısız bir anlayış bu!
Kılıçdaroğlu’nun “Hiç kimse 48 saat uyumasın!” çağrısına PKK/HDP destekçisi AB Türkiye raportörü Kati Piri’nin şu tweetiyle verdiği destek manidardır: “İstanbul’da bu gece uyuyacak olan var mı?”
Her şey ortada. Daha ne oyunlar sahnelenecek göreceğiz.
***
31 Mart’ta hâlâ devlet içinde varlığını sürdüren kripto FETÖ’cüler üzerinden bir operasyon çektiler bize. Bir de içimizdeki AKP’liler ve ihanetçiler arkamızdan vurdular bizi. Bizden görünerek bizi hançerlediler.
Hamdolsun tüm şer ittifaklarına, içerden ve dışarıdan gelen saldırılara karşın Cumhur İttifakı yüzde 52 oyla gücünü gösterdi. AK Parti hâlâ bu ülkenin en güçlü birinci partisi. Şimdi hasbi olanlarla yola devam günüdür. İnanın milletle gönül bağını kurmasını bilen hasbilerle AK Parti eskisinden daha güçlü olur.
Gün Reis’imize ve partimize eskisinden daha fazla sahip çıkma günüdür.
Haydi Bismillah!