Seküler kesim kendi kalabalıklarıyla coşuyor, coşturuyor ama netice alamıyorlar, sonra da hayal kırkılığına uğruyorlar.
Sebebi çok basit. Milletin çoğunluğunu oluşturan muhafazakâr kesimi tanımıyorlar.
Tanımadıkları için de kendi camialarındaki coşkuya bakarak hayal kuruyorlar. Gerçekle karşılaşınca düş kırıklığı yaşıyorlar.
Çünkü muhafazakâr camiayı tanımıyorlar, işin kötüsü tanımak da istemiyorlar!
Hep kendi adamlarıyla oturup kalkıyorlar, hep kendi medyalarını takip ediyorlar.
Bir de kendi yandaşlarının anket sonucuna bakıyorlar, sokağı okuyamıyorlar, sonra kalkıp 'yüzde 60 ile kazanıyoruz!' diyorlar.
Yüzde 60 nere, yüzde 45 nere?!
İçlerinde sokağı okuyup gerçeği görenleri de linç ediyorlar!
Ondan sonra suçu millette buluyorlar, cahil diyerek tahkir ediyorlar.
Dün saat 14.00 de İsmail Öz Bey, Prof. Ahmet Akın hocayla birlikte İbrahim Güneş Bey'in TV24'de konuğuyduk.
Ahmet Akın hoca bu kesimin 4 M ile muallel olduğunu söyledi.
Birinci M, mitomanik olmaları, yani yalana doymayan, yalan söylemeden duramayan, takıntılı biçimde yalan söyleyen bir anlayışa sahip olmaları.
İkinci M, manipülatif olmak. Gerçeği saptırmak ve algı yönetmek. Atilla İlhan bunu şeytanı melekleştirmek şeklinde tarif eder.
Üçüncü M, müfterilik yani iftira atmak. Son iftiraları ikinci tur için bu arada yabancılara vatandaşlık vererek oy kullandırıldığı iftirasıdır. Hâlbuki yurtdışı seçmen kütüğü 20 Mart 2023 tarihinde YSK tarafından ilan edilmiştir.
Dördüncü M, Müstekbir yani kibirlenmek, başkasını hakir görmek, kendilerini devletin gerçek sahibi zannetmek! Her şeyi kendilerinin bildiği, her şeye kendilerinin layık olduğu, kendileri dışındakilerin ikinci sınıf insan olduğu yanılgısıdır.
En büyük hataları bu kibir halidir.
Evet, 1950'den bu yana iktidar olamadılar ama vesayet sistemi sayesinde iktidarların ensesinde hep boza pişirdiler.
Ancak o sistem artık yok, bunu hâlâ anlayamadılar ve esip gürlüyorlar, tehdit ediyorlar, meydan okuyorlar ama seçmen sandıkta gereken cevabı verince de şaşakalıyorlar!
Türkiye'nin değiştiğini hâlâ fark edemediler. Hâlâ savundukları arkaik görüşlere itibar edilmediğini öğrenemediler.
O yüzden tekebbür, yalan, iftira ve manipülasyondan medet umuyorlar.
İşte yine yanıldılar. Sinan Oğan Bey basiretli davrandı ve isabetli bir karar vererek Başkan Erdoğan'ı destekleyeceğini açıkladı.
Sinan Bey'i tebrik ederim ama asıl 28 Mayıs akşamı seçmeni tebrik etmek isterim.
Tabii hemen Oğan'ı karalama kampanyası başladı. Bunlar böyle dün ak dediklerine, bugün kara demekte hiç tereddüt etmiyorlar. Siyasi ahlaktan bahsediyorlar ama yanına yaklaşmıyorlar.
Şimdi bir de 'bu seçim referandumdur' demeye başladılar. Referandum olabilmesi için Kılıçdaroğlu'nun adaylıktan çekilmesi gerekir. Hem aday olup hem de referandum demek bal gibi algı hamlesidir!
Bu seçim referandum değil, Başkan Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yapılacak bir seçimdir!
Ama kaybedeceklerini anladıkları için işi referandum algısına döktüler.
Evet, bu seçimin galibi artık Başkan Erdoğan görünüyor ama bu algı operasyonu rehavet sayesinde beklenmeyen sonuçlara müncer olabilir!
'Nasıl olsa seçiliyor' diye rehavete kapılır, sandığı gitmezsek asıl tehlike de orada yatıyor.
Onun için rehavete kapılmadan öyle büyük bir oran ile seçmeliyiz ki Başkan Erdoğan'ı, içerdeki muhalefetin de dışardakilerin de söyleyecek sözü kalmasın!
Şuanda Başkan Erdoğan'ın görünen tek rakibi Kılıçdaroğlu'dur ama ondan daha güçlü ve görünmeyen rakibi de rehavettir, unutmayalım!
Rehaveti de yenelim Türkiye kazansın!
Yazımı dün sabah Başkan Erdoğan'ın attığı Twitter mesajı ile noktalıyorum. Diyor ki:
"28 Mayıs'ta sandığa giderek tercihte bulunacak tüm kardeşlerimden, şu soruları kendilerine samimiyetle sormalarını istirham ediyorum.
Seçimden önce bedava ev vadedip sonrasında depremzedelerimizi misafir oldukları yerlerden atmaya kalkanlara itibar edilir mi?
Ne bürokratik ne de siyasi hayatında ülkeye hiçbir hayrı dokunmayan bir şahıstan bu millete fayda gelir mi?
17-25 Aralık darbe girişiminde FETÖ'cülerle iş tuttuğunu bizzat kendi ağzıyla itiraf eden birine güven olur mu?
Meydanlarda 6-8 Ekim olaylarının azmettiricilerini cezaevinden salma sözü verenlerin bölücü örgütle mücadele etmesi beklenebilir mi?
Rakiplerini tasfiye etmek için şantaj, tehdit, baskı, kaset kumpası dâhil her yolu meşru görenlerin siyasi ahlakına güvenilir mi?
Dün ak dediğine bugün kara diyen, dün söylediğini bugün inkâr eden, adı "çarkçıya" çıkmış birine elbette güvenilmez, evlatlarımızın geleceği emanet edilmez.
Milletimiz, 14 Mayıs'ta Meclis çoğunluğunu 323 milletvekiliyle Cumhur İttifakı'na vererek aslında iradesini beyan etti.
Cumhurbaşkanlığında da %49,5 oy oranıyla 27 milyonu aşkın vatandaşımız şahsımıza teveccüh gösterdi.
İnşallah 28 Mayıs'ı aziz milletimizin irade ve desteğiyle, rekor bir oy alarak tamamlayacağız."
İnşallah!