Bir önceki yazımızda yasama ve yargı yönünden meseleye bakmıştık şimdi ise yürütme ve siyasi partiler açısından konuyu ele almak istiyorum.
Herkes Cumhurbaşkanlığı sistemine bir eleştiri getiriyor. Ancak 2017'de kabul edilen sistem 2018 ve 2023 seçimleri ile halktan toplam üç kez onay aldı. Parlamenter sisteme dönüşün mümkün olmayacağı siyasetin tüm unsurlarınca -öyle ya da böyle- kabul görmüş durumda. Ama sistemin tadilata ihtiyacı var bunda da bir mutabakat olduğu açık... Bu meselenin kolaylıkla geçilebilecek evresini beş noktada özetleyebiliriz:
Birincisi: Cumhurbaşkanının yetkiye sahip olmasına bir itiraz yok. Ancak bu yetkiyi kullanması noktasında devir sistematiğinin devreye sokulması bir ihtiyaç. Böylece, yetki ve etki alanı olan kurmaylar sisteme sorumluluk-görev dengesi ile yerleşmiş olacaktır.
İkincisi: Kabinenin daha etkin hale gelmesi gereklidir. Birtakım kararların kabine veya cumhurbaşkanı yardımcısına devri gündeme gelebilir. Cumhurbaşkanı yardımcısı veya yardımcılarından biri (primus inter pares yani "eşitler arasında birinci" olan) iç ve genel meseleleri kabine ile yürütebilir.
Üçüncüsü: Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki ofisler ve kurullar ile Bakanlıkların ilişkisinin tam bir düzene oturması ve belki kurulların Bakanlık bünyesinde teşekkül ettirilmesi veya HSK gibi bakanların sürece dahil olabileceği bir evreye geçmesi düşünülebilir. Bunun yanında politika üretimindeki kurulların çeşitlenmesi gerekiyor. Danışma kurullarının niteliğinin arttırılması ve toplumun her kesimine yayılması yürütme-vatandaş bağını ihdas etmek adına önemli.
Dördüncüsü: Bakan yardımcılarının eşit durumu hem bakanın hem de kendilerinin çalışma durumunda birtakım sıkıntılara sebep verebilmekte. Eski müsteşarlık makamı gibi, birini ön plana çıkaran bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu görüyorum.
Beşincisi: Şu anda fakülte mezunu ve beş yıllık çalışması olan herkes, her göreve talip olabilmektedir. Herkesin her şey olabildiği bir sistemde hiç kimse bir şey olamaz. Eski olağan üstü durum bitmiştir, şimdi nitelik ve olgunluk dönemi için kapı aramak gereklidir.
İşleyişe dair olanlar hemen çözülebilir...
Bunlar yürütmenin iş akışı ile ilgili sorunlar, Başkanlık sisteminin düzenlenmesi gereken kısmının sadece bir yönü. Bunlar için anayasa değişikliğine bile gerek yok. Yasa veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile sorunlu alanların bir "ahenge" kavuşması mümkün. Anayasal değişiklik gerektiren hususlara daha önceki yazılarımızda değinmiştim. Bu konuda ciddi akademik çalışmalar var, bunları ilerleyen zamanlarda daha detaylı ele alabiliriz pek tabii...
Siyasi partiler mevzuatında eksik çok...
En son Van'da yaşanan olay bile seçilen ama seçilme yeterliliğini kaybeden başkanın bir yedeğinin olması halinde bu raddeye gelmeyecekti. Bunun için Meclis birinci sıra veya kontenjan birinci sıra adayının başkanın doğal yedeği sayılmasına dair bir düzenleme, -en taze- sorunu çözen bir reform olur sanırım. Sadece bu mu? Değil tabi. Şunlar ilk aklıma gelenler:
(1) Siyasetin en büyük sorunu "yeni yüz bulunmaması". Bunu sistematik olarak aşmak mümkün: "Dönem kuralını" kanuna yerleştirmek ve tüm adaylıklar için uygulamak!
(2) Aday belirlemede dönen spekülasyonların önüne geçmek de mümkün: Aday belirleme konusunda katı kurallar getirmek. Partilere dar bir inisiyatif alanı tanımak.
(3) Daraltılmış veya dar bölge sistemi, Başkanlık sisteminin tamamlayıcısı olarak değerlendirilebilir.
(4) Dijitalleşme ile partilere yüklenen birtakım koşulların kaldırılması artık mümkündür.
(5) Parti teşkilatlanması denilen olguya, başkanlık sisteminde ne derece gerek var bilemiyorum! Kendisini liderin temsilcisi gören kişi sayısı arttıkça karmaşanın başladığı çok açık.
Bu alanda son bir başlık da şu soru ile ortaya çıkar bence; siyasi partilerin yanında ittifak düzenlemelerine dair birtakım kuralları, ortaya konulan protokollerin bağlayıcılığını da yasalara derç etmemiz gerekmez mi?
"Reform gibi" görünen taleplere dikkat etmek gerekiyor
İki yazıda da bazı sorular sormak istedim, bunu çoğaltmak mümkün olduğu gibi yazdıklarıma itiraz edilmesi de önemli. Tartışmaya açmak böyle bir şeydir çünkü, sormak ve en istemediğiniz cevaba hazır olmak... Reformlar konusunda durum böyle seyretmiyor maalesef. "Serbest bırakılma kampanyalarını" reform olarak görmüyorum, onlar af konusunun kapsamında!'