Son birkaç gündür "reform" denilince gündeme gelen birkaç dava, karar ve kişi var. Meselenin bu düzeye indirgenmesi, tartışma zeminini de yok ediyor. Zira "ismi geçenlerin" siyasi yönü fazla bu da ister istemez ayrışmaya müsait bir zemin ihdas ediyor. Bu çok tehlikeli ve ihtiyaç duymadığımız bir şey aslında. Oysa reform, bütünleştirmeye ve uzlaşmaya sevk etmeli ki ortaklaşma doğsun.
Reform taleplerinden herkesin farklı bir şey anladığını görüyorum. Konunun üç ayağı var bence: Siyaset, ekonomi ve hukuk. Bu alanlarda bir dönüşüme gidilmesi gerektiği konusunda herkes hem fikir. Meselenin hukuk yönünde neler yapılabilir veya hangi başlıklar daha "gerçek" ona bakmak gerekiyor.
Reform iyidir, diri tutar
Reformlar, temel hakların güçlendirilmesi ve özgürlüklerin genişletilmesinde çok önemli bir araç olduğu gibi demokrasilerin ve hukuk devletinin kendisini yenilemesinde ve hayatta kalmasında vazgeçilmez bir metodolojidir. Reformlar diri tutar. Direnci arttırır. Bunun için bu kavrama olumlu yaklaşmak gerekiyor. Bunun en bariz örneği Ak Partinin yirmi yıllık serüveninde yatar. Reformları yapması ve uhdesinde toplanan bu inancı pekiştirmesi, bir dinamizm getirmiştir.
Şimdilerde yoğunlaşılan alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi nedeniyle yürütme olsa da yasama, yargı ve siyasi parti sistemi bağlamında da meseleye bakmak gerekiyor.
Yasa yapım sürecindeki belirsizlik büyük sorun
Yeni sistemle "yürütmenin" yasa yapım sürecine doğrudan değil dolaylı bir girişimi mümkün. Bir milletvekili eliyle sunulan yasa tekliflerinin öncesindeki duruma dair net bir prosedür oluşturulmuş değil.
Bu konuda Cumhurbaşkanlığındaki Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünün etkin bir biçimde faaliyete girmesi gerekiyor. Tüm yasama süreçlerinde "resmen" yer alması sağlanmalı.
Kurulların, ofislerin, bakanlığın, partinin veya bir başka biçimde yasama hazırlıklarının ön aşamalarında neler yapıldığı veya kimlerin yetkili olduğundan ziyade, metne meclis gündemine gelmeden önce hangi birimin son halini vereceğini belirlemek gerekiyor.
Milletvekillerinin konumunun hem profil hem de görev tanımları anlamında güncellenmesi ve "yeniden tanımlanması" şart... Bunun siyasi bir tasarım yönü olduğu kadar birtakım düzenlemeler ile mevzuat alt yapısına kavuşması gerekiyor. Zira illerdeki siyasi krizlerin birçoğunun altında yatan etken yereldeki siyasi nüfuz alanı oluşturma gayesi. Görevi yasama olmasına rağmen tartışmanın farklı bir alanda seyretmesi, ister istemez vekillik görevini mecrasından uzaklaştırıyor.
Yargının vatandaşa dokunan gerçek sorunları var
Reform yapabilen ve bunu sürdürülebilir kılan, etkin ve samimi icra edenler toplum nezdinde rağbet görüyor. Hatırlayalım Ak Partinin en fazla oy oranları aldığı yıllardaki "reformist" çalışmalarını. Temel haklar, anayasa, AB vb. gündemle birçok değişime imza atılmıştı.
Buradan hareketle bu hızın "adalet hizmetleri yönünden" devam etse de temel haklar bağlamında durağanlaştığını görmekteyiz. Pek tabi bunun yaşanan son süreçteki meseleler ile ilgisi var. Ancak toplum ihtiyaçları ile güvenlik kaygılarını bir kefede tutacak bir yaklaşım da mümkündür. Özellikle yargıdaki birçok sorunun uygulamadaki yetersizlikten çıktığının düşünüyorum. Hakimlik ve savcılık mesleğinin bilginin yanında bir olgunlukla yürütülmesi gerekiyor. Bence en büyük reform, bu mesleklere dair niteliğin tesisinde sıfır tolerans uygulanması olur... Uzayan yargılamalar, karar verilmeyen dosyalar ve artan dosya sayıları vatandaşın esas gündemi. Vatandaşa dokunan gerçek gündemi bulmak zorundayız...
Gelişen internet ile artan suçlarla mücadele konusunda herkes mustarip. Faili bulunamayan dosyalar, hakaret edenin yanına kar kaldığı, iftira atanın kimliğinin asla bilinmediği bir ortam var şu an. Bunlar için bir adım atılması gerekiyor. İnternet, imar konusunda ihtisas mahkemelerini vb. sorunları konuşmak gerekiyor. İklim krizi kapıda ve kaç hakimimiz bir konuda karar verirken uluslararası düzenlemelere atıf yapıyor? Reformsa niyet, bunlar esas başlıkların birkaçı sadece... (devam edecek)