Türkiye’de sol ve sosyal demokrat muhalefetin demokratlık anlayışı tipik kaotik Türk futbolu gibidir. Kaotik Türk tarzı futbol oynama pratiğinin temel özelliği rakip analizine dayalı bir pozisyon alma anlayışıdır. Egemen kendine özgü bir futbol oynama sistemine sahip olmadığı için bu tarz oyun oynama pratiği mecburen salt rakibi temel alır. En son Finlandiya ve Moldovya maçları kazanılmasına rağmen ortaya konan “futbol oyun pratiği” maalesef kontracıydı.
Söz konusu zihin ve kültür yapılanmasının siyasal karşılığı, kesin bir tanımlamayla söylenebilir ki, Türkiye’ de sol ve sosyal demokrat siyaset yapma tarzıdır. Türkiye’deki sol ve sosyal demokrat siyaset kültürü anlamında kontrataklardan beslenir. Kendileri bir şey önermez, önerilen her şeye karşı da, öneri salt siyasi rakiplerden geliyor diye karşı çıkılır. Önerilen önermelerin içeriklerine bakılmaksızın, önerinin bir toplumsal yarar gözetip gözetmediğine dikkat edilmeksizin elin tersi ile kenara itilir.
İlk bakışta sanki Türkiye’nin sorunları için derin düşünce geleneğinin temsilcisi Türkiye soluymuş gibi görünse de bu görüntü son derece aldatıcıdır. Türkiye’de sol düşünce üretmez. Düşünce üretecek demokrat kültür ve geleneklerden yoksundur. Devrimci, devirmeci bir geleneğin mirasçısı olan sol düşünce yerine sadece slogan üretir. İmaj yenilemeye çalışır. Düşüncenin gücü yerine retoriğin gücüne biat eder.
Türkiye’de aristokratik bir sosyal hayat geleneğimiz olmadığı halde, sol ve sosyal demokrasi katı bir kast sistemi içinde, düşünceyi halklılaştırmak yerine seçkincileştirmeyi bir marifet sanır. O nedenle de halk ile hep mesafelidir. Bir gün olsun halk ile var olan bu mesafenin nasıl kırılması gerektiği noktasında hiç mesai harcamamıştır. Halk ile arada duran mesafeyi kırmak yerine halkı suçlayıp mahkum etmek sanki daha az maliyetliymiş gibi, halkı bütün günahların keçisi olarak ilan etmek daha kolay olagelmiştir.
Demokrat olmanın birinci koşullarından biri çoğunluk arayışıdır. Hiç kimse kendi başına kendine dönük ilişkisinde demokrat olarak tanımlanmayacağına göre, ötekilerin, çoğunluğun iradesine ulaşmak ve bunu daha da çoğaltmak esastır. Çoğunluğa ulaşmadan çoğulculuğa ulaşılamaz. Zaten buradaki temel ilke çoğunluk içinde çoğulculuktur. Çoğunluğun sağlanmadığı yer de çoğulculuğun kiymeti harbiyesi olmaz.
1974 yılından bu yana sol ve sosyal demokrat siyasetin Türkiye’de seçim zaferi yaşayamaması bir tesadüf değildir; son kırk üç yıldır bu siyaset tarzı halk yerine Türkiye’nin “zinde güçlerinden” medet umduğu için hiç değişmeden bugünlere gelmiştir. Ne siyaset etme tarzını değiştirmiştir ne de siyaset kültürünü. Sonuç ortadadır.
Oysa sözünü ettiğimiz aynı tarihsel dönem de yeni kurulup iktidar olma imkanına kavuşan iki parti ANAP ve AK Parti tecrübelerinden bile en küçük ders çıkarılmamıştır.
Bugün referanduma gidilirken bile Türk solu ve sosyal demokrasisinin en büyük derdi, eleştirisi ve itirazı AK Parti’nin çoğunluğun desteği ile kuracağı yeni hükümet etme biçimidir. Dikkat edin; dertleri eleştiri ve itirazların çoğunluğa ulaşma çabası değildir, bir başkasının bu çoğunluğa ulaşmasını engellemektir.
Yazının başında Türk tarzı futbol oynama pratiği ile sol ve sosyal demokrat siyaset arasındaki temel benzerliğe dikkat çekmiştim. Bu iki damar aynı kültürden besleniyor. Dolayısıyla, hem Türk futbolu hem de Türkiye solu köklü biçimde kendini değiştirmeden hedeflerine asla ulaşamazlar.